“1915 Hadisesi” Tartışmalarına Son Nokta Konulsun!
Soykırım iddialarını sert bir şekilde reddeden ve “umurumuzda” değil diyerek karşılayan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tavrı doğru bir tavırdır… Devletin zirvesinde bu konuyla alakalı verilen farklı demeçlerin ise “çok seslilikle” hiçbir ilgisi yoktur! Ülke yöneticilerinin verdikleri her beyan “resmi” telakki edilir… Bundan ötürü, nazik ve her türlü müdahaleye açık konular hakkında durum tespiti yaparken ve istikamet belirlerken azami derecede dikkatli olmak gerekir!
Her sorununu “ “açılımlarla” çözmenin moda olduğu dönemlerden beri Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde ve ‘1915 Olayları’ özelinde, Hükümete yönelik baskı kuran Batı başkentlerinin tehditkâr Ermenistan yanlısı söylemlerinin oldukça etkisinde kalındığını düşünüyorum. Maalesef sorunun kaynağı sanki bizmişiz gibi bir özgüven eksikliğiyle, hep “ilk adımı” atan, “vakit kazanan” ama netice alamayan politikalar yürütüldü. Neydi o TBMM’nin bile haberi olmadan yürütülen Ankara-Erivan-Bern eksenli protokol süreci..? Neydi Azerbaycan’ı üzdüğümüz ve güvenini sarstığımız son derece karışık ve anlaşılmaz olan Kafkas politikalarımız..? Bu anlamda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dünya kamuoyuna Ermeni iddialarıyla alakalı verdiği mesaj ve sergilediği duruş son derece isabetli ve etkilidir.
Gelelim son günlerde “tehcir” kavramı üzerinde düğümlenen tartışmalara.. Siz istediğiniz kadar 1915’te uygulanan “tehcir”in askerî bir gereklilik olduğunu anlatın… İstediğiniz kadar bu tehcirin Osmanlı Devleti sınırları içerisindeki tüm Ermenilere uygulanmadığını, savaş zamanı Rus ordularıyla işbirliğine gidip Osmanlı Kafkas Ordusu’nun geri hatlarını vuran ve en büyüğü 15 Nisan 1915’te olmak üzere birçok yerleşim yerinde Müslüman kıyımı yapanların ve destekçilerinin zorunlu olarak bu göçe tabi tutulduğunu anlatın… Hiçbir şey değişmez! Soykırım iddiasını gayet sıradan iddiaymış gibi kolaylıkla ve hiçbir kanıt sunmadan ortaya atan yalancıların bu hadiseyi “etnik temizlik” olarak yansıtmaya çalışmasının tek sebebi var: Bunlar hala Mondros ve Sevr’de maşalıklarını yaptıkları emperyalistlerin kendilerine paketleyip sundukları toprakların ve imkânların peşindeler!
Tıpkı K.Irak ve K.Suriye’de emperyalistler tarafından kendilerine devletçik bahşedilen ayrılıkçı Kürt hareketinin Anadolu’da da ayrı devlet hayali kurmaları gibi… Onlarda Mondros ve Sevr’i referans gösterip hak talep ediyorlar! Bunun için Selahattin Demirtaş (HDP), sözde soykırımı tanıyıp Ermeni tezleriyle yan yana mesafe almaya çalışıyor!
Hülasa
Bu soykırım iddiaları artık Türkiye’nin başında sallanan “demoklesin kılıcına” dönüşmüştür… Ülke yöneticileri üsluplarını sertleştirmeli ve daha net mesajlar vererek dış müdahalelere açık bu kapıyı sertçe muhannetin yüzüne çarpmalıdır! Örneğin “1878 Berlin Kongresi’nden beri rahat durmayan Ermeniler, I.Dünya Savaşı sonrası “Mondros” ve “Sevr” masasında oynadıkları “Büyük Ermenistan” kumarını Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda kaybettiler! Dün yıkıcı teşkilatlanma ve faaliyetleriyle Anadolu’da sayısız vahşi katliama imza atan, bu katliamın bir benzerini daha yakın bir zamanda Azerbaycan Hocalı’da yapan Ermenilere geçmişte yapılan “tehcir” son derece haklı bir uygulamaydı! Tehcir esnasında meydana gelen kayıplardan Osmanlı Devleti’ni sorumlu tutmak, hakkaniyetle bağdaşmaz. Bir kere Osmanlı Devleti’nin katliam kastı yoktu. Hasbelkader böyle bir kastı olsaydı, hem de savaş şartlarında, tehcirle uğraşarak vakit kaybetmez ve hepsini Avrupa ülkelerinin birçoğunun geçmişte ve şimdi yaptığı gibi yerinde infaz ederdi!
Buradan bütün dünyaya sesleniyorum: Bugün kardeş kardeşe bağrımızda barış içerisinde yaşayan herhangi bir unsur, I.Dünya Savaşı zamanında ve şartlarında Ermeni çetelerinin yaptığı melanet ve ihanetin aynısını şimdi yapsın, gözümüzü kırpmadan tedbir olarak “tehcir”i yine uygularız!” diyerek noktayı koymalıdırlar!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.