“Dünya kendini ucuza satmıyor”
Başlığa çektiğim cümle Bediüzzaman Said Nursi hazretlerine ait. Ne anlama geldiğini artık görebiliyoruz.
Çünkü dünya metaı karşısında alçalanlar var, namusunu, haysiyetini, vakarını, ciddiyetini, dürüstlüğünü, hatta inancını feda edenler var.
Bazı gözleri ihtiras bürümüş; almakla doymuyor. Öyle bir gözü karalık ki, koskoca Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nı tehdit etmekten bile çekinmiyorlar. Her yer “Ergenekon” sanki!
Bir yürek kirlenmesi yaşadığımız kesin! Bu yürek kirlenmesi, hepimizi derece derece sarmış durumda. İmanî ve ahlâki değerlerimizi korumakta fevkalâde zorlanıyoruz. Kirlenme hâd safhaya geldiği için de dindar Müslümanlar tarafından kurulup yönetilen bazı müesseseler hakkında çıkan dedikodulara kolayca inanıyoruz.
Malum haberler Çiftetelli Medyası’nda yer almaya başladığı günden beri Deniz Feneri Derneği hakkında öyle çok soru aldım ki, şaşarsınız.
“Siz de mi?” diyenler bir tarafta, “Yalandır” diyenler öteki tarafta. Bir kez daha anladım ki, beyaz cübbeler daha çabuk “leke” tutuyor!
Ya beyaz cübbe giymemek, ya da lekelememeye çok dikkat etmek gerekiyor. Özellikle büyük paralar söz konusu ise…
1991 Mayısında bir şirketler topluluğunun yönetim kurulu başkanlığına getirildiğimde yaptığım ilk iş beni denetleyecek bağımsız kontrolörler tutmak olmuştu.
“Arkadaşlarınıza güvenmiyor musunuz?” şeklinde bazı sorulara muhatap olunca da, şöyle demiştim:
“Ben kendi nefsime güvenmiyorum.” (Topluluğu, on misli büyümüş olarak alnımın akıyla teslim ettim çok şükür. Bir daha da, hâlâ yetenekli olmadığımı düşündüğüm yönetim işlerine girmedim).
Peygamber Efendimiz bile, “Beni bir an nefsime bırakma Allah’ım” diye dua edermiş.
Önce atını sağlam kazığa bağlayacaksın, sonra tevekkül edeceksin.
Deniz Feneri hakkındaki iddialar, muhtemelen yasal prosedürde yaptıkları bazı hatalar sebebiyle çıktı. Şahsen böyle bir şey olabileceğine ihtimal vermiyorum. Çünkü buradaki çalışmalarını biliyorum. Türkiye kanadını yönetenleri tanıyorum. Almanya kanadı eğer Türkiye kanadı gibi ise güvenmemek için sebep yoktur.
Çok da güzel işler yapmıştır. Pek çok hayır kurumunun teşekkülüne örnek olmuştur. Gerçekten de devrin en büyük hayır hareketidir.
Bazı medya kuruluşlarının, kendilerini, iyi işleyen kurumları lekelemekle görevli saydıklarını da unutmamak lâzım. Hilton arsası pazarlığı da cabası!
Yine de insanlar zayıf mahlûklardır. Daha lüks yaşama arzusu, zaman zaman inancın dahi önüne geçebiliyor. Böylece dünya, verdiği bir parmak bala karşılık insandan namusunu, haysiyetini, hatta imanını alabiliyor.
Gözlüyorsunuz: Dünya ile haysiyet ve namus pazarlığına girenler var.
•
Lüks, ihtişam, gösteriş gibi dünyaya yönelik kavramlar, inancımızın bir parçası olmadığı gibi, kültürümüzün, medeniyetimizin, ya da tarihimizin de bir parçası değil.
Biz eskiden böyle yaşamazdık, lüksümüz, tantanamız yoktu... Dolayısıyla dünya malına tamahımız da yoktu.
Eski Müslümanlar, oturdukları muhitin malî durumuna uygun bir hayat tarzını tercih ederlerdi. Gösterişe kaçmazlardı...
Osmanlı toplumu, sözün tam mânâsıyla bir “sevgi, şefkat ve yardım toplumu”ydu. Devlet, “Hayat ve Hayrat Devleti”, insan “hayrat ve hasenat insanı”ydı.
Komşu açken tok uyumayı Peygamber dergâhından kovulma anlamına alır ve çevresine elinden gelen her türlü yardımı yapardı. Selâtin camilerinin bir köşesinde bulunan “Sadaka Taşı”na zenginler, özellikle kutsal gecelerde sadakalarını bırakır, fakirler gece yarısı sonrasında aynı taşı ziyaret edip, kimseye gözükmeden ihtiyaçları kadarını alırlardı.
Ne veren alanı tanırdı, ne alan vereni… Böylece kimse kimsenin minneti altına girmezdi.
Vakıf anlayış sistemleşmiş, tüm devlet ve millet neredeyse “vakıf devlet”, “vakıf millet” statüsü kazanmıştı...
Borçtan dolayı cezaevine düşen birinin borçlarını mahalleli ödemek suretiyle onu kurtarıyor, kışın kömürsüz kalanlara ismi meçhul bir zengin kömür gönderiyor, mahalle bakkalının borç defteri, belli bir sayfadan belli bir sayfaya kadar ödeniyordu...
Ve bu hayır sahipleri kendilerini özenle gizliyorlardı.
Tabii kimsenin malını kimse çalmıyordu. Toplumsal hayatı ihtiraslar değil, inançlar belirliyordu.
Yine de bazı iddialar, hatta bazı gerçekler hayır yapma konusunda asla caydırıcı olmamalıdır.
Deniz Feneri, İHH, Kimse Yok Mu benzeri vakıf ve derneklerin çok büyük hizmetleri var, çok iyi işler yapıyorlar.
Ramazan hürmetine hayır yapmaya devam.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.