‘Sen Kimsin?’ diye Sorduklarında...
Sen kimsin, diye sorduklarında; ya Isparta eski Valisi Memduh Oğuz gibi, “Ben Fethullah Gülen hareketine yakınım, Mahmut Hoca Efendi Hareketi’ne de yakınım… Aynı zamanda da gerçek bir Atatürkçüyüm” diyeceksin.
Veya HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş gibi “Müslümanlar için Kâbe neyse, işçiler için de Taksim odur” benzetmesi sonrasında “Ben de Müslüman’ım, işte ispatı anamın namazlık beyaz başörtüsü” deyip sıyıracaksın...
Tam da sahibinin sesi...
Demirtaş’ın alt yazı geçmesine Suliman taktiği mi diyelim, yoksa eli kanlı örgütün “iki ileri bir geri” manevralarından biri mi?
30 bin insanı kefenledikten sonra insan olan bu tip numaraları yutar mı?
Geçmişte dangalağın biri de tapınağını belirlemek için demişti:
“Kâbe Arab’ın olsun, Çankaya bize yeter.”
Büyük konuştu bu adam.
Bakın bakalım Çankaya’nın yerinde yeller esiyor.
Hülya Avşar Aksaray için “Abartıldığı kadar yok. Neredeyse benim evim daha şaşalı diyecektim” şeklindeki açıklaması muhalefeti karpuz gibi ortadan çatlattı.
Kaldı ki bu millet yerine göre; Aksaray da yapar, sarayı da yıkar Halksaray yapar...
Merak etmeyin o günler de gelecek, yeter ki biz sıkı duralım...
Vuralım ama arka dönmeyelim.
Şimdi de damlarken yüzü hiç mi hiç kızarmayan bir adet Haydar Baş çıktı.
Mustafa Kemal’in hafızlığı ile seyit olduğunu anons ettikten sonra “Peygamber zamanında cemevi vardı” diyor. Yani sahabeler saz ve dümbelek eşliğinde dedenin dizinin dibine secde ediyordu! Yüce Resul şu olimpiyatlara iştirak etmişti ya!
Frekanslar nasıl da birbirini tutuyor.
Bu ülkede âlime kıydılar, şahsiyetsize itibar sağladılar.
İktidar bile Güneydoğu’ya seçkin Yeşilçam artistlerini akil insan diyerekten yolladı.
Onlar da bu arada İmralı-Kandil filmini iyi çevirdiler ha!..
Sermaye endeksli olan Batı ahlakı, utanma, arlanma, adalet gibi mefhumlar çıkarcılıkla eşleştirildi. İşin içinde menfaat varsa doğrudur, değilse kaldır at.
Buna pragmatizm felsefesi denir...
Bizdekiler şimdi bu telden çalıyorlar, küçük bir menfaat hemen tornistan…
Herkes aklını başına alsın, bu işler yol-köprü yapmaya, gemi üretmeye benzemez...
Gemiyi her zaman üretmek mümkün ama kaybolan tarih güneşini bir daha kolayına bulamayız. Gitti mi İspanya
Emevi devleti gibi gider...
Çok sesli koro halindeki cemaatlere bakıyoruz.
Hizmet dedikleri Marksist’lerin kuyruğuna takılmış gidiyorlar. Ekranları eski kulağı kesik maymun teorisinden türemelerle dolup taşıyor.
Bunlar bu hizmeti(!) bedava mı yapıyor acaba?
Yoksa topla fakir Müslüman halktan yedir kurda kuşa.
İşin garibi bu hizmeti yürüten beyinsizler bir araya geldiklerinde buğz edecekleri yerde İslam düşmanlarına fatihalar okuyorlar. Veya laik demokrasi tezgâhlıyorlar.
Hatta “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyerekten kendilerini sözde bir yerlere oturtmak isteyen takkesi arka cebinde dolaşan aptallar da var...
Seneler önce Bolu’nun Mudurnu ilçesinde görmüştüm.
Bir terzi dükkânında toplanıp kafayı çekiyorlar, ezan okununca da namaza koşuyorlar... Sorunca “Onun yeri ayrı, onun yeri ayrı” diyorlardı...
Başlarından (öyle baş kopsun) aldıkları fetva:
“Kendini bilecek kadar içersen namaz kılabilirsin.”
Vay gavuroğlu gavur... Hasan Sabbah fetvası...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.