İdamlık ve Bayramlık Gömlek
Mısır’da doğrudan halk tarafından şeffaf kriterlerle tarihten bu yana ilk ve tek seçilmiş cumhurbaşkanı olan Muhammed Mürsi, dünyanın gözleri önünde Mısır’daki terminatör yargı tarafından idam cezasına çarptırılmıştır.
Sonrasında karar onaylanmak üzere Sisi’nin bir memuru mesabesinde olan Mısır Müftüsüne gönderilmiştir. İdamın onaylanması veya müftülükten geri dönmesi rejim aygıtları arasında oynanan bir tiyatrodan ibaret kalacaktır. Mürsi hakkında kararın iki çarpıcı anlamı var. Bu eğilim veya göstergelerden ilki, Sisi liderliğindeki darbe veya cunta rejiminin kesinlikle sivilleri bastırmaya kararlı olmasıdır. İkincisi de el seyirden doymaz hesabı dünyanın bu karar ve sabık kararlar karşısında lal-u ebkem kesilmesidir. Duyarsız kalmasıdır. Zaten bu darbe dışarıda pişirilmiş ve muvazaalı bir darbedir. Catherine Ashton, Jack Hagel ve John Kerry gibiler darbenin kirveliğini ve akabinde sözcülüğünü yapmıştır. Bu darbe ve sindirme hareketi Mısır’da tek toplumsal tabanı bulunan Müslüman Kardeşlere yöneliktir. Bediüzzaman’ın, ‘ bu vatanda dört parti var’ ifadesini çağrıştırırcasına Muhammed el Baradey de Mısırda iki parti olduğunu ifade etmektedir. Ordu partisi ve Müslüman Kardeşler partisi. Ötekiler görüntü veya vitrinden ibaret. Arkaları yok. Elbette Müslüman Kardeşler doğrudan bir parti teşkilatı değildir, doğrudan olan siyasi faaliyetlerini 25 Ocak devriminden itibaren kurduğu parti kanalıyla yürütmeye başlamış ardından da hem Müslüman Kardeşler hem de kurduğu partiler kapatılmıştır. Mısır’da Mübarek rejiminden sonra ordu yeniden derin devletin omurgası haline gelmiştir. Yargı ve basın onun hizmetindedir. Astığı astık ve kestiği kestiktir.
Mısır’da ilk ve tek seçilmiş cumhurbaşkanına yönelik bu arsız karar bize padişahlık döneminden kalma bir sözü hatırlatmaktadır. Sadrı azamlar veya vezirler yanlış yaptıklarında hatalarının bedelini genellikle idamla ödemektedirler. Bunun insani açıdan kötü yönleri olduğu gibi faydalı yanları da olmuştur. Bu usul devam etmiş olsaydı bukalemun tipli sadrı azamlar veya vezirler ortalığı kaplamazdı. En azından belki de Mithat Paşa veya Küçük Said Paşa tipli vezirlerle karşılaşmazdık. İdam cezalarının tek faydası caydırıcı olmasıdır. Lakin bazen de hür iradeye konulmuş olan bir pranga haline gelmektedir. Elbette nahak yere vezir de olsa insanların idam edilmeleri kabul edilemez. Cesim hataları karşısında adilane yargılanmaları ve buna göre hüküm almaları esas olmalıdır. Eski devran değişti. Türkiye ve Mısır’da demokrasiler döneminde ise padişahların yerini askerler ve cunta idarecileri aldı.
Bundan dolayı Adnan Menderes’ten itibaren Osmanlı döneminden kalma söz yeniden siyasi tedavüle girmiştir: İki gömleğim var. Birisi bayramlık, seyranlık diğeri de idamlıktır. Bunu Makyavelist olmayan idealist bütün siyasiler söylemiş ve idam baskısını can evlerinde hissetmişlerdir. Son devirde bunu söyleyenlerden birisi merhum Özal diğeri de Recep Tayyip Erdoğan’dır.
Darbe sonrasında bu gelenek Mısır’a da sıçramış, yansımıştır. Nasır’ın Kral Faruk’a karşı giriştiği darbe veya devrim kansız olmuş lakin sonraki safhalarına kan lekeleri bulaşmıştır. 1954 ve 1966 yılları Mısır’da ünlü fikir ve hukuk adamları idam edilmiştir. Abdulkadir Udeh bunlardan ilki ve Seyyid Kutup da ikincisi olmuştur. Bununla birlikte Seyyid Kutup’un idamı sırasında Irak’ta Cumhurbaşkanı olan Abdusselam Arif ile Tunus’tan Burgiba gibi isimler Seyyid Kutup’un idam edilmemesi için iltimasta bulunmuşlardır. Lakin çare olmamıştır. Bununla birlikte bir yıl sonra Mısır ordusunun İsrail karşısında aldığı inanılmaz hezimet Abdusselam Yasin gibiler tarafından Seyyid kutup’un bir fikir suçlusu ya da gerçek ifadesiyle kahramanı olarak idamına bağlanmıştır. Bugün Mısır üzerinden bütün Arap dünyası ağır bir sınav vermektedir. Onun ötesinde İslam dünyası büyük sınav vermektedir. Hür dünya denilen kısım ise Müslümanlara karşı hür değil peşin fikirli ve hükümlüdür. Darbe ile muvazaalıdır. İslam dünyasından idam cezasına karşı yine en gür seda yine beklendiği gibi Türkiye’den çıkmıştır. Hem Cumhurbaşkanı Erdoğan hem de Başbakan Ahmet Davudoğlu bu cezaya karşı yine istinat duvarı görevi görmüşlerdir. Batı’nın iki yüzlülüğünü ortaya koymaları da calib-i dikkattir. İdam cezalarına karşı tek ses Afrika Birliğinden çıkmış ardından bu ses de kısılmıştır.
Tek yürekli ses Türkiye’den çıkmaktadır. Dileriz Arap ülkelerinin sağduyulu idarecileri de bu seslere katılarak dengesini kaybetmiş ve azıtmış Sisi cuntasına karşı caydırıcı olurlar. Halkın iradesiyle seçilmiş liderlerin idamları sona ermeli ve idamlık bayramlık elbise tabiri de tarihe karışmalıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.