Ümmet Safralarını Atıyor
İran son zamanda istismar odaklı olarak yardım ettiği dostlarını yüzüstü bırakıyor. Hakiki dostlarını ise hiç terk etmiyor. Esasında dostluğu yardımlaşmayı (teavün) değil, mutlak bağlılığı esas alıyor. Suriye ve Yemen’de kendisini desteklemeyen İslami Cihad’ı bölerek kendisine göbekten bağlı Sabirun adında yeni bir hareket ürettiği, mayaladığı gibi Kürtler nezdinde de geçmişte böyle yapmıştır. İranlı mollalar Irak’ı karıştırmak için bu ülkede faaliyet göstermek üzere Şii karakterli Irak İslam Devrimi Yüksek Konseyi’nin kurdurduklarında diğer bölgesel kollarından da bunu desteklemelerini ister. Bunlar arasında Ceyşül İslam el Kürdi ve Lideri Abbas Şebek (Ebu Üsame) de bulunmaktadır.
Lakin Ceyşülİslam el Kürdi ve Lideri Abbas Şebek bu talimatı reddeder. Zira Abbas Şebek’e göre Irak İslam Devrimi Yüksek Konseyini oluşturan isimlerin birçoğu ABD ve İngiltere ile irtibatlıdır. Bu itiraz Ali Hamaney’in köpürmesine neden olur ve Kürt bölgesindeki işbirlikçi veya yandaş Ceyşül İslam el Kürdi’yi defterden siler. Bununla da kalmaz yerine Irak Kürdistan İslami Hareketini kurdurur. Bunun sonucu solan Ceyşülislam el Kürdi sahadan çekilir ve lideri Abbas Şebek de Şam üzerinden Paris’e yerleşir (The Oppressed Kurds And Their Moslem Brothers, Cemal Nebez, S: 137, Süleymaniye, 2006). İran rejimi zannedildiği gibi dost canlısı değildir, kendisine bende istemektedir. İlkeleri yoktur. Bundan dolayı kendisini sorgulayacak yandaşlar istemez. Tek kutsalı milli çıkarlarıdır ve bu çıkarlar Şiiliğin de üzerindedir. Milli çıkarlarını temin etmek için Şiiliği bile malzeme ve yakıt olarak kullanmaktan çekinmez. İran muzaffer olsun da Şiiler ne olursa olsun! Gam değil. İlişkileri akçe trafiği üzerinden yürütmektedir. Lübnan’da merhum Said Şaban’ın Tevhid Hareketi de İran’ın bagajına atlayan bu tür hareketlerden birisi olmuştur. Bu hareketler İran’dan düzenli olarak çantalarla paralar almaktadırlar. Tabanlarını ve itibarlarını yitiren bu hareketlerin tek işlevi İran namına kamuoyu oluşturmak ve sözcülük yapmaktır.
*
İran’ın ilişki modeli budur. Para yardımı yaparak zimmetleri satın alır. Siz de kendi namınıza direniş yaptığınızı ve güzellik işlediğinizi sanırsınız.
Kehf Suresi’nin 104’üncü ayetinde bu hususta Cenab-ı Hak nice iyilik kastıyla yanlış işler çevrildiğini anlatır: ”Dünya hayatında bütün çabaları boşa gitmişken, kendilerini güzel iş yapmış sanıyorlar.” Burada ayetin ikinci kısmı onlara intibak etmektedir. Güzel iş yaptıklarını zannederek yanlışa yol verirler. İslami Cihad da münhasıran İran ilişiklerinde böyle yapmıştır. Dr. Ramazan Abdullah Şallah’ın, ‘Filistin’de İslami Cihad Hareketi: Gerçekler ve Tutumlar’ başlıklı eserinin bir bölümünü İran’la ilişkileri savunmaya adamış. 2007 yılında basılan bu eserde Mustafa Mehdi Akif gibi Müslüman Kardeşler mürşitlerinin ve ötesinde Hamas’ın da kendi çizgilerine geldiğini ve İran’la münasebetlerini geliştirdiklerini yazmaktadır. Bu tespit doğru olduğu kadar da yanlıştır. Şiilik-Sünnilik gerginliğinin yüzeye vurması ve taşması sonucunda Muhammed Mehdi Akif’in sarfetmiş olduğu sözler o gün de bugün de garibime gitmiştir. İran’ı ve tehlikesini anlamadığını gösteriyordu. Talihsiz bir değerlendirmede bulunmuştu. Akif tarihe geçen gafında “İslam Konferansı Örgütü’nde 56 Sünni ülke var. O halde dünyadaki tek Şii devlet olan İran'dan neden endişelenelim?" demiş ve İran’ın yayılmacılığından endişe edilecek, tehlikeli olduğunu gösterecek bir gerekçenin olmadığını söylemiştir. Bu ifadesinden yedi sekiz yıl sonra İran Yemen’den Suriye’ye Lübnan’dan Irak’a kadar Arap Doğusu adı verilen bölgeyi kasıp kavurmaktadır. Böyle popülist sözler İran’ın ekmeğine yağ sürmüştür. Bir taraftan İran İslam dünyasını karıştırarak İsrail’in çıkarlarına hizmet ederken diğer taraftan da yandaşları ‘neden İsrail’i görmüyorsunuz? En büyük problem o’dur’ diyerek zihin çeliyor, karıştırıyorlar.
*
İran ile İsrail’in aynı paralelde olduğunu anlamayan, aynı safta olduğunu görmeyen hem İran hem de İsrail’e hizmet eder.
Söylemleri ayrı ama istikametleri aynıdır. Ramazan Şallah da kendilerini iğfal eden diğerleri gibi Şii-Sünni kavgasının geçmişte ve tarihte kaldığını ve bunu uyandırmamak gerektiğini söylüyor. Halbuki, bunu uyandıran Humeyni olmuştur. Iraklı sosyolog Ali el Verdi’nin (bizdeki merhum Ali Elverdi Paşa’dan farklı) ifadesiyle Şiilik sönmüş bir volkan gibi iken Humeyni bunu yeniden alevlendirmiştir. İslam ümmeti şimdi bu alevlerle boğuşuyor ve söndürmeye çalışıyor. Ramazan Şallah İran’ı mevhum ve zanni bir tehlike olarak da görmektedir (Hareketü’l Cihad el İslami Fi Filistin: Hakaik ve Mevakif, Dr. Ramazan Abdullah Şallah, s: 75). Halbuki, fiili ve ciddi bir tehlikedir ve tehlikenin alevleri Ortadoğu’yu tümden sarmış ve kavramıştır. Şimdi İran, İslami Cihad ve benzerlerini cezalandırarak yüzüstü bırakmıştır. Bunun sonucu hareket kemer sıkmaya yönelmiş, Ramallah’daki çalışanlarını terhis etmiş ve Filistin el Yevm televizyonunun yayınlarına da ara vermiş, tatil etmiştir. Aslında başta yapılması gereken sonunda yapılmıştır ama geç de olsa doğrusu budur. Bu suretle ümmet İran’ı öğreniyor ve safralarını atıyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.