Salih Cenap Baydar

Salih Cenap Baydar

Kafamda Bir Tuhaflık – 2

Kafamda Bir Tuhaflık – 2

Bir Beyaz Türk’ün Gözünden İstanbul İstilâcıları

Bir önceki yazımızda Nobel Edebiyat Ödülü sahibi tek yazarımız Orhan Pamuk’un “Kafamda Bir Tuhaflık” isimli son romanı hakkında mütalaalarımızı paylaşmaya başlamıştık. Bu yazımızda kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Romanda, yetmişli ve seksenli yıllarda İstanbul’a göçüp çevredeki gecekondularda hayat mücadelesi veren Anadolu köylülerinin yaşadıkları anlatılıyor. Bu arada özellikle askeri darbe öncesi siyasi karışıklıklar ve sağ-sol çatışmaların gecekondu bölgesindeki yansımaları, ideolojik olmaktan çok mezhepsel bir çatışma gibi sunuluyor.

Pamuk, birçok beyaz Türk’le paylaştığı Anadolu insanı tasavvurunun zaman zaman su üzerine çıkmasına mani olamıyor: “Küçük hesaplar peşinde, sahtekâr, gözünü bürümüş para hissinden dolayı her ahlaksızlığı irtikâp etmeye hazır, kendi tanrısını bile kandırdığını sanan cahil köylüler…” Sıklıkla vurguladığı, bozanın alkollü bir içecek olduğu halde Müslüman bir toplum içerisinde kendisine yer bulmasının bu “hileci” anlayıştan doğduğu iddiasının altında bu tasavvur var:

"Ne var? Sen kapitalist değil misin? Ben de paranı veriyorum." "Şu İstanbul'da kazandığın bütün para haram olsun sana be Süleyman."

"Sanki boza kutsal bir şey."

"Evet, boza kutsal bir şey."

"S…r ulan, boza Müslümanın alkol içmesi için bulunmuş, kılıfına uydurulmuş, alkollü bir içecek - herkesin bildiği gibi."

"Hayır," dedi Mevlut, kalbi hızlanırken. "Bozada alkol yoktur." Yüzünde çok özel bir soğukkanlı ifade belirdiğini hissedip rahatladı.

"Dalga mı geçiyorsun?"

Boza sattığı on altı yılda bu yalanı iki tür insana söylemişti Mevlut:

1) Hem boza içmek hem de günah işlemediğine inanmak isteyen muhafazakârlara. Bunların zeki olanları, aslında bozanın alkollü olduğunu bilir, ama Mevlut'un sattığı şey tıpkı şekersiz Coca-Cola gibi özel bir icatmış ve alkollüyse günahı yalancı Mevlut'a yazılacakmış gibi davranırlardı.

2) Hem boza içmek hem de aptal köylü satıcıyı aydınlatmak isteyen laik ve Batılılaşmışlara. Bunların zeki olanları aslında Mevlut'un bozanın alkollü olduğunu bildiğini bilir, ama para kazanmak için yalan söyleyen dindar ve kurnaz köylüyü mahcup etmek isterlerdi.

"Yoo, dalga filan geçmiyorum. Boza kutsaldır," dedi Mevlut. "Ben Müslümanım," dedi Süleyman. "Kutsal benim dinime uygun olmalı."

"Yalnızca İslami olan değil, ecdadımızdan kalma eski şeyler de kutsaldır," dedi Mevlut. "Bazı geceler yarı karanlıkta boş bir sokakta taşları yosun tutmuş eski bir duvarla karşılaşıyorum. İçimi bir iyilik, mutluluk kaplıyor. Mezarlığa giriyorum, mezar taşları üzerindeki eski Arap harflerini okuyamıyorum ama dua etmiş gibi iyi hissediyorum kendimi."

"Hadi ya Mevlut, mezarlıktaki köpeklerden korkuyorsundur sen."

"Ben köpek çetelerinden korkmam. Onlar benim kim olduğumu bilir. Boza alkollü diyenlere rahmetli babam ne derdi?" "Ne derdi?"

Mevlut özenle babasını taklit etti: " Alkollü olsaydı satmazdım beyefendi,' derdi babam."

"Onlar alkollü olduğunu bilmezlerdi," dedi Süleyman. "Hem boza zemzem suyu gibi mübarekse millet bardak bardak içer, sen de bugün zengin olurdun."

"Kutsal olması için herkesin içmesi gerekmez. Pek az kişi aslında Kuran-ı Kerim'i okuyor. Ama koca İstanbul'da gene de her zaman okuyan bir kişi vardır ve milyonlarca kişi de onun okuduğunu hayal ederek iyi hisseder kendini. İnsanların bozanın ecdadın içkisi olduğunu anlamaları yeter. Bozacının sesi onlara bunu hatırlatır ve kendilerini iyi hissederler."

"Niye iyi hissederler?"

"Bilmiyorum," dedi Mevlut. "Ama şükürler olsun ki bozayı sayede içiyorlar."

"Maşallah sen de demek bir bayrak gibisin Mevlut"

"Evet, öyle," dedi Mevlut gururla.

"Ama en sonunda bozanı maliyetine bana satmaya razısın. Kenefe dökülmesine itiraz ediyorsun yalnızca. Haklısın, israf dinimizde günahtır, fakir fukaraya dağıtırız ama millet alkollü haram şeyi içer mi bilmem." (s. 223)

Yukarda iktibas ettiğim satırlardaki “köpek çetelerinden korkmama” motifinin de altını çizmemiz gerekir. Yazar, kendi açısından “istilacı” olan Anadolu köylülerinin, İstanbul’daki “diğer” davetsiz misafirler olan sokak köpeklerinden gördükleri müsamahaya dikkat çekiyor. Sokak köpeklerinin bir yabancı gibi kovalamadıkları, adeta kim olduğunu bilip saldırmadıkları Anadolu köylüsünün bu “ayrıcalığına” bazen hayret bazen gıpta ile bakıyor sanki.

Değerlendirmelerimizi inşallah son bir yazı ile tamamlayacağız.

Twitter: @salihcenap

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Salih Cenap Baydar Arşivi