Atışma mı, kapışma mı?
Doğrusu anlamadım gitti...
Hükümet ile Doğan Medya atışıyor mu, kapışıyor mu?
Atışma malum, biri söyler diğeri dinler, sonra da o söyler diğeri dinler. Bunun bir başka adı, “arabeski” de olabilir...
Yokuşlara tırmanan halkın bazen de deşarj olmaya ihtiyacı olur ya, işte o havalardan...
Bayburt’un yayla havaları gibi...
Türkiye’nin problemi Aydın Doğan’ın gazete kağıdı yolsuzluğu ile sınırlı ise, bırakın yesin, etsin... Kağıt dediğin ne ki, sap ve saman değil mi?
Bu arenada vurgun kavgası vardır ki buna da kapışma diyoruz...
Öyle ise kapıştılar...
Bir tarafta darbelerin mimarı Ergenekon, diğer tarafta medya ile muhalefetin ördüğü kalın duvarlar. Hedefte AK Parti..
Doğrusu bu duvarları aşmak için ya Zaloğlu Rüstem olmak lazım, ya da Kasımpaşalı Recep. Eskisi mi, yenisi mi onu siz söyleyin...
Başkaları bu kalleş rüzgarı kesemez...
Kapışma olunca, görüyoruz ki sülale ayakta... Aile fotoğrafında sayın Baykal’ın yanı sıra sayın Bahçeli de var.. Zenginin malı züğürdün çenesini yorar ya.
Ergenekon avukatlığı yetmedi, şimdi de Doğan’a gönüllü avukatlar.
Biri bırakıyor, diğeri alıyor... Hedefiniz AK Parti, ileriii...
Her birisinin görevleri farklı farklı... Manga komutanları, takım amirleri, danışmanlar işbaşında... Görmüyor musunuz? 367 Kanadoğlu, köşeden kafayı uzatmış, hukuk otoritesi ayaklarında akıl veriyor... Bu durumda AK Parti kapatılmalı...
Elde avuçta delil yok ama, Almanya’daki “Deniz Feneri” Derneği suç işledi ya, işte al sana denizler ötesinden uyduruk bir delil.
Demek ki köyde birileri suç işlerse, köy muhtarı ile ihtiyar heyetinin yakasına yapışacağız. Asın muhtar ile köy ihtiyar heyetini!
Öyle yapmadılar mı?
Menemen’de, katillere korkudan su ve ip verenleri de asmadılar mı?
Bu tarihi zihniyet kuş gribi gibidir, insana musallat oldu mu kolayına geçmez...
O zaman soralım... Tuncay Özkan’a CHP’nin verdiği reklam adındaki milyonluk dolarların sorusu suali yok mu? Bu para nihayetinde Hazine’nin... Hazine’nin parasını reklam diyerekten verenlerin partisi kapatılamaz mı?
AK Parti varken CHP niye kapatılsın, geç oraları...
Ortada bir Hilton hikayesi var..
Ama ne hikaye!
Adam kocaman Hilton’u omuzlanmış, yanında bir de avantadan arsasını istiyor... Bankalar, açık çekler, krediler yetmedi...
Hesaba kitaba vurun, göreceksiniz ki dört tane Aydın Doğan bir Türkiye eder. 72 milyon insan ise, bu sermayenin ırgatı...
Irgatlar vergi verir, askerlik yapar, alın teri döker...
Sermaye bir şatodur, devlet ise bu şatonun içerisinde erir gider... Her şey oradan yönlendirilir. Para, siyaset, tertipler, karanlık ilişkiler...
Baktılar ki iç piyasadaki malzemeler para etmiyor, şimdi de dış piyasadan saldırıya geçiyorlar. Hani Ermenicilik hikayesi... Dışarıda Türkiye aleyhine lobi oluşturduklarında işlerimiz sarpa saracak. Durmadan bu yaraları kaşırlar.
Azınlıklardan asker, polis, kaymakam, diplomat niye yokmuş!
Bu da nereden çıktı demeyin.
Oktay Ekşi, 11 Eylül tarihli yazısında buyuruyor... “Yorgo adında bir kaymakam, Moiz adında bir subay, Marcelle yahut Artin adında bir diplomatımızın olması bize zenginlik kazandırmaz mı?”
Çocuklarını askere göndermekten imtina edince, sıra Yorgo’ya geldi.
Yorgo adında bir subayımız neden yok?!.
Namazlı, başı örtülü subayları da görevden ihraç edince meydan Yorgo’lara mı kalacak?
İlçemizi Moiz’ler mi yönetecek? Bana kalırsa asıl bunları da konuşmalıyız...
Asıl konu şu: Madem ortalıklarda fellik fellik dolaşan yolsuzluklar var, o halde hani bunun yargılaması, soruşturması? Vatandaşın yakasına yapışan devlet, Aydın Doğan’a hesap soramıyor mu?
Şato’nun kıdemli ağası Bekir Coşkun fena da söylemiyor: “Ayrıca Hürriyet yöneticilerinin hiçbirinin ‘dokunulmazlık’ zırhı yok... Devletlerine ve milletlerine hesap vermekten kaçınıp ‘dokunulmazlıkların’ arkasına sığınmazlar, onlar şerefli insanlardır.”
O zaman geriye bir şey kalıyor... Çalanı çırpanı yargıya gönderelim ki kimin şerefli kimin şerefsiz olduğu açığa çıksın.
Değilse, arkası boş gelecek atışmalardan bir yere varılmaz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.