“Geliyorum” Diyen Sonuç!
Bir seçimi daha geride bıraktık; AK Parti dördüncü seçimini kazandı. İlk üç seçimde sürekli yükselen oylar, bu defa birinci seçimin (2002) hayli üstünde olmasına rağmen tek başına iktidar için yetmiyor.
“Seçimi 4 parti kazandı”, desek yeri var. Çünkü tek başına hiçbiri kazanamadı, yani hükümet kuracak çoğunluğa ulaşamadı. CHP seçmen sayısında yerinde saydı, fakat milletvekili sayısını artırdı. MHP hem oylarını hem milletvekillerini artırdı. Sahneye bu seçimde giren HDP sistemin kilitlenmesine yol açtı.
Şimdi durup düşünme zamanı...
AK Parti ilk defa böyle bir muhasebeye mecbur. Zafer kazanan başarmıştır, zaferin hasarları pek düşünülmez. AK Parti zaferlerinin hasarını bugüne kadar hiç düşünmedi.
İki temel hasardan bahsedeceğiz. Birincisi AK Parti zafer kazandıkça, oy oranını yükselttikçe, kökleriyle alâkasını belirsizleştirdi, idealist yönünü törpüledi. Güçlü bir siyasî iktidarın tekebbürü tedricen görünür hale geldi. Milletvekillerinin milletle alâkası kalmadı. Halkın gerçekten derdi ile dertlenen vekil sayısı gittikçe azaldı. Dalkavukluk aldı yürüdü. Ya bakanlar? Öyle bakanlar görüldü ki, bakanlık koltuğuna oturma ihtiyacı hissetmedi. Öyle bakanlar geldi geçti ki, tebrik maksadıyla bile ziyaret edilemedi...
AK Parti muktedir bir siyasi parti olarak cesur ve riskli politikalar uyguladı.
Buna gücü vardı. Önceleri istişare ile yapılan bazı işler, zamanla bu vasfını kaybetti. “Ben yaparım, olur. Halk her halükârda beni sonuna kadar destekler” anlayışı hâkim oldu.
Hakkını teslim etmek lâzım: AK Parti icraatıyla, çözümleriyle 21. yüzyılımızın partisi oldu. Paradan enflasyona, ekonomik gelişmişlikten öğretimin yaygınlaşmasına, sağlıktan ulaştırma alanında devrim sayılacak yeniliklere kadar bir çok icraata imza attı. Bu hızlı dönüşümün parti yönetiminin de başını döndürdüğü tahmin edilebilir. Her iktidarın düşebileceği tuzaklardan AK Parti’nin masun olduğunu söyleyebilir miyiz?
Madem ki iktidardır, iktidar kirlenmesinin dışında kaldığını ortaya koyacak şeffaflığı göstermeliydi. Şunu söyleyebilir miyiz: “AK Parti iktidarında hiç yolsuzluk olmadı, hiç hata yapılmadı.”
Bunun inandırıcılığı ancak öyle veya böyle hata yapanların, parti yoluyla köşeyi dönenlerin teşhiri ve parti dışına atılması ile sağlanabilirdi. Yokmuş gibi yapmak, şüpheleri artırdı.
AK Parti terör meselesinin çözümü için kuvvetli adımlar attı. Fakat sürecin iyi yönetilmediğinin en açık delili, Cumhurbaşkanı’ndan başlayarak yetkililerin, bilhassa bölgede sahada seçim çalışması yapan adayların şikâyetvari beyanlarıdır.
Bu beyanlardan çıkan sonuç şudur: Türkiye’nin bu bölgesinde devlet otoritesinin yerini başka bir otorite almıştır. Bu otorite silah göstererek veya göstermeden vatandaş üzerinde baskı oluşturmuştur. Bu baskı vatandaşı çaresizliğe düşürmüştür. Bırakın onları, muktedir iktidar partisinin adayları dahi Van’da, Siirt’te, Mardin’de ve başka yerlerde çaresizliklerini ilan etmişlerdir.
Bu bölgede kimlik siyasetinin dayatılması sonucunu doğurmuştur. AK Parti’nin kendi kuyusunu kazdığını görmek için Güneydoğu bölgesindeki seçim sonuçlarına bakmak yeterlidir. Biz bu sonucu daha işin başında “Seçimde ehem ve mühim” başlıklı yazımızda ilan etmiştik: (4 Mayıs, Vahdet)
Güneydoğumuzda yaşayan, olup bitenleri bilmek mevkiinde bulunanlar ile sohbet imkânımız oldu...HDP’li belediyelerin kazandığı bölgelerden ciddi göç var...Neden göçüyor insanlar? Atalarının topraklarını, mallarını, mülklerini, hatıralarını... geride bırakarak?
Çünkü göçe zorlanıyorlar! Bölgede terör örgütünün sözde mahkemeleri var! Bu mahkemeden davet aldın mı, göçü toplamaktan başka çaren yok! Mahkemede hâkim mevkiinde silah oturuyor!
Göçenlerin kimliği peki? İlle de Türk olması gerekmiyor. İlle de Kürt olmaması da gerekmiyor. Terör yandaşı olmaması yetiyor...
8 Haziran’da şuna bakmalıyız: Bölgenin AK Parti oyları ne âlemde? Sert bir düşüş için her şey yapılıyor. Silahlı propaganda dahil...”
Bir ay önce yazmışız: Şimdilik bu kadar!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.