Türkiye’nin II. Endülüs Olmaması İçin Neler Yapılmalı?
Avrupa’nın en batısında olan İspanya’da Müslümanlar tam sekiz asır hüküm sürmüşlerdir. Tarık bin Ziyad’ın başlatmış olduğu fütuhat hareketi neticesinde Endülüs Devleti’ni kurarak, ilimde, irfanda, san’atta medeniyetin zirve numunelerini vermişlerdir.
Batı dünyası, ilim ve teknikteki inkişafını Endülüs’e borçludur. Endülüs “Batı Rönesansı”na kaynaklık etmiş, “garbı uyandırıp aydınlatmıştır”.
Ne yazık ki bu üstün medeniyete sahip Endülüs’ün yıkılışı çok trajik olmuş, sekiz asır hüküm sürdükleri topraklardan ağlaya ağlaya kaçmak zorunda kalmışlardır.
Türk milleti “akrebin kıskacında olan” Anadolu’da ya Endülüs’ün akıbetine uğrayacak yahud yeniden büyük fetih hareketine girişerek bozgunu zafere çevirecektir.
Peki, yapılması gerekenler nelerdir?
1- Tefrika Batağından Uzaklaşılmalı
Farklılıklar her zaman zenginlik değildir, hatta millet idaresi mevzu bahis ise farklılıklar tefrikaya yani ayrışmaya sebep olur. Millet demek aynı hissiyata, aynı inanca sahip insan topluluğu demektir.
Farklılıklar, yani şahsî yahud yerel kimlikler aşırı ön plana çıkarılarak, üst, umumî, büyük kimliğe farklı bir seçenek olarak dayatılıyorsa orada “tek bir millet”ten söz edilemez. Tek milletin olmadığı yerde, Tek Bayrak, Tek Devlet de olamaz!
Millet olarak asgari değil azami müşterekler etrafında kenetlenmeli, sırt sırta vererek birbirimize yardımcı olmalıyız.
“Kâfirler birbirlerinin müttefikidir. Eğer mü’minler de birbirlerinin müttefiki, yardımcısı olmazsa yeryüzünde büyük bir fitne ve fesad meydana gelir.” (Enfâl/73)
Bugün Türkiye’de yaşadığımız vaziyetin özeti bu ayette beyan edilmiştir.
2- Demokrasiyi Put Hâline Getirmemeli
Demokrasi Türk milletine dayatılan, bizim millî bünyemize tam münasip olmayan, pratikte teorideki gibi tatbik edilemeyen bir idare tarzı olup dokunulmaz, alternatifi düşünülmez bir put olarak karşımızda durmaktadır.
Türk milleti mevcut tipteki bir demokrasiyle “Cihan Devleti” yolunda ilerleyemez. Eğer büyük düşünmek istiyorsak demokrasiyi sorgulamaktan korkmamalı, Şanlı Peygamberimiz (aleyhisselâm), Raşid Halifeler, Abbasi, Eyyûbi, Selçuklu ve Osmanlı tecrübelerinden istifade ederek millî bir idare tarzı ortaya koyabilmeliyiz.
İstişare, Şura Sûresinde Cenab-ı Hakk’ın emri, Aleyhisselatu Vesselam Efendimizin sünneti olup, “adalet” mefhumuyla beraber ortaya konulacak yeni yönetim tarzının esasını teşkil etmelidir. Tarihimizdeki “toy”larda Hakan’ın istişare meclisidir.
3- Yeniden İ’lâ-yı Kelimatullah için Nizam-ı Âlem
Türk milleti tek bir dâvâsı vardır o da “İ’lâ-yı Kelimatullah için Nizâm-ı Âlem”dir. Amaç, gâye budur, diğer bütün hususlar ise bu ulvî gayeye götürecek vasıtalardır.
Türk milletine Maide/54’de geçen tarihî vazifesi hatırlatılmalı, bu ulvî ülkü bayraklaştırılmalı, devlet ve millet bütün müesseseleriyle bu amaca hizmet etmelidir.
Türk milletinin önüne böylesine ulvî ve cihangirâne hedef konulmaz ise, milletimiz kuvvetini iç çekişmelerde, birbiriyle cedelleşerek harcayacaktır.
4- Gök Otağımız, Güneş Tuğumuzdur
Bu Türk’ün Büyük Başbuğ’u Oğuz Kara Hân’ın Türk milletine çizdiği tarihî ufuktur.
Türk milletine bir sınır çizilecekse bu Meriç ile Zap Suyu arası değil, Atlas Okyanusu ile Büyük Okyanus arası olur. Kâinatı halk eden Allah ayak bastığımız arzı da halk etmiştir ve bu arz da Allah’ın dinini kemaliyle yaşayan, imanı kalbine indirmiş (Hucurat/14), ind-i ilahide makbul, tagva, ittika ehli, Evlad-ı Fâtihan nesli, Peygamber övgüsü almış, Allah’ın yeryüzündeki halifeleri olmaya aday (Enam/165) mü’min, mü’mineler hüküm sürmüyor da, kefere-i fecere takımı hüküm sürüyorsa bu bizim boynumuza vebaldir ve mizanda bunun hesabı bizden sorulur.
Büyümeyen küçülür. Birleşmeyen bölünür. Tarihî coğrafyamızla alâkalı iktisadî, içtimaî bütünleştirici projelerimizin olması ne elzemdir.
5- Kitle İletişim Araçlarını Sonuna Kadar Kullanmalı
Türk milleti kendi dâvâsının bayraktarlığını yapacak şekilde televizyon, gazete, sinema, radyo, internet vs. alanlarda atılımlar yapmalı, büyük yatırım gerektiren bu işlerde müşterek hareket edilmelidir. Bir sinema filminin hem müspet hem de menfi mânâda ne kadar kudretli olduğu ortadadır. Basının yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü güç olduğu aşikârdır. Bu ülke masonik medya patronlarının seçilmiş hükümete yapılan darbeye nasıl çanak tuttuğuna şahitlik etmiştir.
Bu hususta milletin menfaatine yayın yapan az sayıda gazeteye ve internet haber sitesine destek olmamız boynumuzun borcudur.
6- Müslüman-Türk-Anadolu Kimliği
Bu ülkenin ana damarını temsil eden Müslüman-Türk-Anadolu kimliğine sahip çıkılmalıdır. Türkiye’de yaşayanların ezici çoğunluğu en batısından en doğusuna kadar bu kimlikte kendini bulabilir. Türkiye Devleti bu kimliğe dayanarak kurulmuştur. Selçuklu ve Osmanlı’nın bel kemiğini de bu kimlik teşkil etmiştir. Müslüman-Türk-Anadolu çocukları, esas unsurunu oluşturdukları Türkiye’de “parya” muamelesi görmemelidir.
7- Partizanlıktan Uzak Durulmalı
Partizanlık, babayı oğula düşman etmekte ve milletin zihinlerde bölünmesine sebep olmaktadır. Seyyid Ahmed Arvasî Hoca’nın ifade ettiği gibi ülkede tek bir parti olmalı ve bütün fikirler o parti içerisinde temsil edilmelidir.
8- Maneviyatta Diriliş
Tarihte, putperest Moğollar ile Haçlı keferelerinin yaptıkları saldırılardan zayıf düşen Türk milletini Horasan Erenleri yeniden ayağa kaldırdılar. Hoca Ahmed Yesevî Hazretlerinin Derviş-Gazileri bu milleti İslâm’ın ruh teknesinde yoğurdular. Şeyh Edebaliler, Hacı Bayram-ı Veliler, Saru Saltuklar, Ak Şemseddinler ve binlerce evliya Türk milletine âdeta yeni bir ruh üfleyerek “İ’lâ-yı Kelimatullah Sancağı”nın yeniden dalgalanmasına vesile oldular.
Bugünde Türk milleti Yesevî meşrep hakikî Allah dostlarının ellerinde maneviyatta dirileceği günleri beklemektedir.
9- 100 Milyonluk Türkiye, “İman, Lisan, Kan Birliği”
Geçtiğimiz hafta Üstad Necip Fâzıl Bey’in “İktidar Bizde Olsa Ne Olur?” yazısını paylaşmıştık. Necip Fazıl Bey’in ifade ettiği gibi çocuk doğurma seferberliği başlatılmalı, 20 yaşından sonra bekâr erkek kalmamalıdır. Üniversitede okurken evlenmenin yolu açılmalı, bu hususu devlet teşvik etmelidir.
Doğum oranı iki küsur olursa nüfus sabit kalır, üç çocuk olursa artış başlar. Lâkin Müslüman, Türk, Anadolu insanı en az üç değil beş ve daha fazla çocuk yapmalıdır. Vatanseverliğin katsayısı bu memlekete hediye edilen yetişmiş evlat sayısı ile doğru orantılıdır. Bu hususta Türk kadınları da zorluk çıkarmamalıdır. Analık en büyük kariyerdir. Fatihleri yetiştiren ana olmayı kim istemez? Normal doğum teşvik edilmeli, sezeryanla doğuma mecbur kalmadıkça başvurulmamalıdır.
Türkiye’deki nüfus bütün coğrafyalarda homojen olacak şekilde harmanlanmalıdır. Kız alıp vermelerle kan birliği, akrabalık bağları tesis edilmeli ana lisanımız olan Türkçeyi uydurukçaya kaçmadan öğrenmeli, İslâm harfleriyle okuma, yazma yaygınlaştırılmalıdır.
10- Adaletin Kılıcı Kalkıp İnmeli
Kanunlar batıdan tercüme olmamalı, millî bünyeden neşet etmelidir. İdam cezası geri gelmeli, yapanın yaptığı yanına kâr kalmamalı, insanlar suç işlerken “akıbetim ne olur?” diye düşünmelidir. Bugün Türkiye’de adalet kurumlarına güven yoktur. Adaletin kılıcı kalkıp inmeli, adalet mekanizması hızlandırılmalı ki adalete karşı bir güven tesis edilebilsin.
11- Hakikî Mânâda Millî Eğitim
Müslüman, Türk, Anadolu çocukları gerekirse ev, araba vs. almayı bırakıp bütün güçleriyle evlatlarının en güzeliyle eğitim alması için çalışmalıdır.Türkiye’de üniversiteler elden geçirilmeli, “yüksek lise” modelindeki üniversiteler kapatılmalıdır. Enderun tarzı çok yüksek eğitim veren mektepler kurulmalı, çocuklarımıza okuma-yazma alışkanlığı kazandırılmalıdır.
Spora (futbola değil) ayrı bir ehemmiyet verilmeli, gençlerin fiziken düzgün olması amaçlanmalı, yaylalarda gençlik kampları yapılmalıdır.
Türkiye bu coğrafyada değil de Avustralya’da kurulmuş olsaydı elbette çok farklı olurdu. Dünyanın merkezinde yer almamız, İslâm âleminin manevî lideri olmamız, zengin tabiî kaynaklara sahip oluşumuz daima diri ve teyakkuzda olmamızı mecbur kılmaktadır. Aksi halde Endülüs’ün akıbeti bizi beklemektedir. Bu 11 maddeyi işlemeye devam edeceğiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.