Tarihçilere dikkat edin
IŞİD’den bahsederken “Bu çarşaf, sakal, şalvarla dini yozlaştırdılar, yobazlaştırdılar” diyor. IŞİD ile ne alakası var çarşaflıların, sakallıların, cübbelilerin?
Televizyonda çıkan bazı insanlara dikkat edin. Sakallı diye, yüzü nurlu diye aldanmayın. Nur değil pudradır o. Size tarih anlatıyorum derken çok büyük gâvurluk zerk edebilirler. Çok tehlike var ortada.
Derdimiz dinimiz olmalıdır. Ehl-i Sünnet mezhebini korumak gözümüzün nurunu, ışığını korumamız gibi ehemmiyetli olsun. Gözünüzü nasıl kolluyorsunuz. Hemen kapatıyorsunuz, sakınıyorsunuz, çöp girmesin diye uğraşıyorsunuz. En ufak bir şey girse göz hemen sulanıyor, iltihaplanıyor, bozuluyor, görüş gidiyor. Onun için biz kalp gözümüze, ferasetimize, basiretimize, İslam şuurumuza, Kur’an ve Ehl-i Sünnet şuurumuza zarar-zeval getirecek her şeyden sakınalım.
YARIM HOCA DİN YIKAR
Sizin çok fazla şekilde açık oturum dinlemenize gerek yok. Sizin dünyadaki havadislerden çok fazla bilmenize de gerek yok. Zaruret miktarı öğrenin tabi. Ama din adına konuşanlar hepsinden daha tehlikeli. Çünkü yarım doktor can yakar, yarım usta ev yıkar, yarım hoca ise din yıkar. Ev yıkılsa da idare edilir, can yansa da idare edilir ama din yıkıldığı zaman idare edilemez.
NUR DEĞİL PUDRA O
Televizyonlarda çıkanların bazıları sakallı, bazıları sakalsız. Bazı sakalsızlar var sakallıdan daha düzgün. Bazı sakallılar var, itikadı sakalsızdan daha bozuk. Onun için hemen sakalına da aldanmayın. “Suratı nurluymuş” diyerek aldanmayın. “Pudrayı fazla kaçırmış” deyin. Herkes benim gibi pudrasız çıkmaz televizyona. Ben daha bugüne kadar pudra sürdürmedim. “Kara çıkarsın” diyorlar ben de “Ne çıkarsa bahtıma” diyorum. Ona rağmen onlardan beyaz çıkıyorum. Pudrayı bol bol sürüp çıkarlar. Siz de bir bakarsınız “Ne nurlu hocamız var ya” dersiniz. Hâlbuki ayeti inkâr ediyor zındık! Öyle ne hocalar çok bocalar. Tarihçiler mesela. Tarihçiyim diye çıkıyorlar, Ehl-i Sünnete çakıyorlar. Onun için bu tarihçilere dikkat edin. “Ya ne olacak ben bunu tarihçi diye dinliyorum” demeyin. Tarih anlatıyorum derken çok büyük gâvurluk zerk edebilirler size. Çok tehlike var. Bunlara dikkat edin.
ZEHİRİ YERSEN ÖLÜRSÜN
Mesela geçtiğimiz aylarda bir kanalda Ahmet Şimşirgil ile Mehmet Çelik diye bir adam konuşuyordu. Ahmet Şimşirgil Ehl-i Sünnet bir adam. Düzgün konuşuyordu. Öbür Mehmet Çelik denen adam acayip sokuşturuyordu. Devamlı bir şeyler anlatıyordu. Ben bile onun yanlış konuştuğunu sonradan anladım. Bir kere konuşmayla, iki kere dinlemeyle anlamayabilirsin. Doğru konuştuklarına denk gelirsiniz. Ama zehiri bir kere yemen seni öldürmeye yeter. Onun için dikkat edeceksiniz.
SAKALA HAKARET EDEMEZSİN
Adam IŞİD’den bahsederken “Bu çarşaf, sakal, şalvarla dini yozlaştırdılar, yobazlaştırdılar” diyor. Yahu IŞİD ile ne alakası var çarşaflıların, sakallıların, cübbelilerin? Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) cübbeliydi, şalvarlıydı. Bütün peygamberler cübbe, şalvar giydi. Sen İslam nişanlarıyla niye uğraşıyorsun?! Hazreti Muaviye’ye çatıyor, “Emeviler şöyleydi, böyleydi” diyor. Şia ağzıyla konuşuyor. Dikkat edin o adama. Müslümanların, İslam’ın kıyafetlerinden rahatsız oluyor. “Kıl, tüy ile olmaz” diyor. İman kalptedir. Bu iş iman ile olur ama sakal bırakmak vaciptir, farzdır. Tıraş etmek haramdır çünkü. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sakallıydı. Bütün peygamberler sakallıydı.
Senin sakala hakaret etmeye “Kıl, tüy” demeye ne hakkın var! Bırakmayabilirsin, bırakamayabilirsin. Ama sakala “Kıl, tüy. Bunlarla olmaz” diyerek hakaret edemezsin. İslam nişanlarını hafife almak küfürdür ve kâfirliktir.
ALLÂH’IN DÜSMANLARINDAN OLMAYIN
Abdullah ibni Amr (Radıyallahu Anhumâ)dan rivayet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Her kim kıyamet gününde Allâh-u Teâlâ’ya beş vakit namazla, ramazân orucuyla ve cünüplükten yıkanmayla kavuşursa, o gerçekten Allâh-u Teâlâ’nın hakiki kulu olur. Herkim de bunlardan bir şeyi noksan ederse, o da Allâh-u Teâlâ’nın hakiki manada düşmanı olmuş olur.” (Taberânî, el-Mu’cemu’l-kebîr, no:127, 1/201; Heysemî, Mecma‛u’z-zevâid, no:127, 1/201)
ONLARI KORUYAN VELİDİR
Enes ibni Mâlik (Radıyallâhu Anh)dan rivayet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Üç şey vardır ki onları koruyan gerçek manada bir velidir, onları zayi eden ise hakikaten bir düşmandır.
Onlar da; namaz, oruç ve cünüplükten yıkanmaktır.” (Suyûtî, ed-Dürrü’l-mensûr, 3/44; Taberânî, el-Mu‛cemu’l-evsat, no:8961)
NAMAZ KILMAYANLARIN AZAPLARI
Semure ibni Cündeb (Radıyallâhu Anh) şöyle anlatmıştır: Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) çoğu kere ashabına:
“İçinizden rüya gören oldu mu?” diye sorar, böylece kendisine Allâh’ın anlatılmasını murad ettiği rüyalar anlatılırdı.
Bir sabah o bize: “Dün gece bana iki gelen geldi. Onlar beni kaldırdılar ve kendileri bana: ‘Yürü (gidiyoruz)!’ dediler, ben de onlarla birlikte yola koyuldum, derken biz yatan bir adamın yanına geldik. Bir de baktım ki başka biri onun başında dikilmiş, elinde de bir kaya var. Bir de ne göreyim o, o kayayı onun başına atıyor ve kafasını paramparça ediyor.
‘BİZ SANA ANLATACAĞIZ’
Taş yuvarlanıyor, o, taşı (tekrar) alıyor ama o kafası ezilenin başı evvelce olduğu gibi sağlamlaşmadıkça ona geri dönmüyor.
Sonra (başı eskisi gibi düzelince) onun yanına dönüyor, ilk seferinde yaptığının bir mislini bir daha ona yapıyor. Bunun üzerine ben onlara: ‘Sübhânallâh! Bu da ne?’ dedim. Onlar bana: ‘Yürü, yürü!’ dediler.
Sonunda ben onlara: ‘Gerçekten ben bu geceden beri ilginç şeyler gördüm, peki ya bu gördüklerim neydi?’ deyince, onlar bana:
‘Muhakkak şimdi biz sana anlatacağız. Hani o ilk önce yanına vardığın başı taşla ezilen adam vardı ya, işte Kur’ân’ı (okuyup ezberleyerek) alan, sonra da onu bırakan ve farz namazdan uyuya kalan kişiydi’ dediler.” (Buharî, Ta‛bîr:48, no:7047, sh:1247-1248; Münzirî, et-Terğîb, no:843, 1/286)
KAFALARI TAŞLA EZİLİYOR
Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anh)dan rivayet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Sonra (mirac gecesi) Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) kafaları kayalarla ezilen bir topluluğun yanına geldi.
(Kafaları düz taş üzerine konuyor ve bir kaya ile ezilerek dümdüz ediliyor, fakat ahirette ölüm olmadığı için) her ezildiği sefer tekrar eski haline dönüyor ve bu durumdan kendileri için en ufak bir gevşetme yapılmıyordu. Bu hali gören Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): ‘Bunlar da kim ey Cibrîl?’ diye sorunca, o: ‘İşte bunlar farz namazlardan kafaları ağırlananlardır’ buyurdu. (Süyûtî, ed-Dürrü’l-mensûr:9/172; Bezzâr, no:55; İbni Cerîr et-Taberî, Câmi‛u’l-beyân, 4/424-436; İbni Ebî Hâtim, 5/31-36; İbni Adiyy, el-Kâmil, 3/1025; Beyhakî, ed-Delâil, 2/397-403, Münzirî, et-Terğîb, no:843, 1/288)
Ayet-i Kerime
Allah'ın elçisinin huzurunda seslerini kısanlar, Allah'ın kalblerini takva ile imtihan ettiği kimselerdir. Onlara mağfiret ve büyük mükâfat vardır. Hücurat 2
Hadis-i Şerif
Müminin hastalığı günahlarına kefaret olur. İyileşince bundan ibret alır. Münafık ise, bağlanıp sonra salıverilen deveye benzer. Deve, niçin bağlandığını ve niçin salındığını bilmediği gibi, münafık da, hasta olup iyileşince, bundan ibret almaz. Ebu Davud
Alimlerden Öğütler
Gerçek keramet, kerametin gizlenmesidir. Bunun dışında görünenler, velinin irade ve ihtiyarı ile değildir. İlahi hikmet öyle gerektiriyor demektir. Seyyid Abdülhakim-i Arvasi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.