Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Kerem Ali Dağı’nın Karşısında

Kerem Ali Dağı’nın Karşısında

Ramazan ayı hulul etmek üzere.  Nedense siyasi yazılar yazmaktan bunaldım. Türkiye’nin bir tıkanıklık ve kördüğüm hali yaşadığı malum. Kendimi siyaseti n dışına atmak istedim. Siyasetin dar ikliminden maneviyatın geniş ve asude iklimine. Belki de ailecek yaşadığımız zorlukların bir mükafatı olmak üzere kısa süreliğine de olsa Kuzuluk’tayız. Burası benim ilk göz ağrılarımdan birisi. Nedenini elbette anlatacağım. Yakalandığımız zihin ve gönül tutsaklığının dışına çıkmak ve hasbihal etmek istiyorum. Hasbihal açılmak anlamına da geliyor.  Karşılıklı birbirine açılmak. Mısırlılar buna Türkçe ifadeden bozma kalıp ifadeyle ‘derdeşe’ yani dertleşmek diyorlar. Birkaç gündür çocukluğumun geçtiği üçgendeyim. Çocukluk deyince aklıma genelde masumane haller, duygular ve hatıralar üşüşüyor. Çocukluk üçgenimin kesiştiği Kuzuluk’tayım.  Mudurnu Ceylan Otobüsleri Kuzuluk’a vardığında Adapazarı’nın kapısına gelmiş gibi olurdum.  40 yıl öncesinden bahsediyorum.  Mudurnu, Taşkesti ve Dokurcun hattından Kuzuluk’a geldiğinizde ilk girişteki eski tek katlı ev hala varlığını koruyor. Elbette Kuzuluk da modernleşmeden nasibini aldı. Lakin ilk girişteki tek katlı ev hala hatıramla hayat arasındaki tek canlı bağlantı.

Kuzuluk içinde caddeye, yola bakan cami ise yenilenmiş. Yenilenmiş halinin önünden geçerken bile kalp titreşimlerim artıyor. Yine aynı taptaze duygulara kapılıyorum. Eski yapısı elbette daha çok hoşuma gidiyordu.  Her geçtiğimde bu cami beni cezp eder ve dışından bile ruhani havasına kapılırım.

Kuzuluk eskiden geçiş güzergahımdı şimdilerde ise durağım oldu.  Yeni Asya gazetesinde çalışırken birkaç defa buradan bahsetmiş olmalıyım. Burası hayatıma artılar katmış bir yer. Lakin burasının da manevi iklimi değişiyor.

Son sıralarda burasının müşteri profilinin ve sosyal dokusunun da değiştiğine şahidim. Bir iki kelime ile anlatayım.  Eskiden burası münhasıran muhafazakar aileler tarafından tutulur ve iskan edilirdi. Lakin son yıllarda açık ailelerin de tercih etmekte olduğunu gördük. Nispet veya oran hızlı bir biçimde değişiyor. Kuzuluk açık aile tipleri tarafından da mı tercih edilir oldu yoksa açılma oranında mı artış var?  Muhafazakarlık can çekişiyor olmalı. Bunun tek göstergesi Kuzuluk değil elbet. Belediyeler daha fazla seküler alanlar üretiyorlar. Muhafazakarlar da bu alanların müdavimleri oluyorlar. Bu durumda seküler ile dini alanlar birbirine karışıyor ve desecration denilen kutsi alanların sekülerleşmesine şahit oluyoruz. Sözgelimi Sakarya Orhan Camii etrafındaki küçük surların kaldırılması, yolun camii ile birleşmesi sonucu caminin alanıyla kamusal alan birbirine karışmış oldu. Böylece alanın mahremiyeti zedeleniyor.  Bu nedenle de yandaki çay ocağının cami avlusuna kadar uzandığını ve kadınların da sigara eşliğinde bu alana ortak olduklarını görebiliyoruz.  Mekanların kutsiyeti korunamıyor. Diğer partiler laik partiler ise AK Parti de seküler parti haline gelmiştir. Yani pratik laikliğin yaşandığı bir yapı. Eskiden içinde olmayan bile dışarıdan saygı gösterirdi. Şimdi ise karma alanlarla, hayatlarla birlikte saygı katsayısı azalıyor.  Bu karma yapılılık kasıtlı demiyorum ama fiili saygısızlığı da beraberinde getirmiştir. Dini hayat renklenmiş ve alaca hale gelmiştir.

Dindarların davranışlarında da sekülerleşme emareleri görülüyor.  Sözgelimi Kuzuluk’taki İhlas evlerinde veya sitesinde burnu bile görünmeyen çarşaflı bir bayan veya kızı bisiklet sürerken görebiliyoruz.  Elbette yadırgadık.

Çarşaf davranış kalıplarıyla birlikte çarşaftır. Adapazarı Karlıdağ Şarküteri sahibi rahmetli Ali ağabey çarşaflıların yolda giderken dondurma yemelerine –elbette onlar adına- çok bozulurdu. Ne var bunda diyebilirsiniz? Bu size kalmış bir değerlendirme. Kısaca dindarlık alanları hızlı bir biçimde sekülerleşiyor. Bunun sonucunda ağız tadı dediğimiz dini tat da bozuluyor. Mağşuş veya bozuk dindarlık alanı giderek büyüyor.

Bununla birlikte Kuzuluk eski dostların buluşma yeri de olabiliyor. 12 Eylül’ün ilk anonsunu duyduğum Kiel Frıedrıchsort’daki camideki export dükkanını işleten Ömer abi ile karşılaştım.  Kendisine ‘export Ömer’ diyebiliriz.

 34 yıldan beri görüşmüyor olmalıyız.  Elbette Kahire’den dostumuz, buraların medar-ı iftiharı Mustafa Kuş ile de birlikte olduk. Esasen Samsun’lu olan Sakarya’da mukim Bekir Uysal hoca ile de buluşmak üzere sözleştik.

 Şimdilik Akyazı ile Kuzuluk’u birbirine bağlayan Kerem Ali Dağı’nın eteklerinde veya karşısında kitap okuyarak eski günleri yad ediyorum. Akyazı rahmetli Nazif amcamın da şehri. Onun dışında destanlarımızın yazarı Mehmet Niyazi Özdemir’in de memleketi. Eski güzel hatıraların canlanması ilaç gibi geliyor. Yine Kerem Ali Dağı karşısında çocukluk üçgenimin ortasındayım. Taşkesti Akyazı ve Sakarya. Hatırası cihana değer.  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi