Ramazan’ın Basın-Yayın Halleri
Ramazan’ın basın-yayının halleri, yani “medyatik” Ramazan...1930’lu yıllarda gazetelerde Ramazan’la ilgili habere rastlanmazdı. Diyanet İşleri Reisliği’nin birkaç satırlık bayram açıklamasından başka bayram haberi de yer almazdı. O sıralar din yokmuş gibi yapılıyordu.
Ramazan ve Kurban Bayramı günlerinden gazeteler çıkmaz, yerine Hilâl-i Ahmer gazetesi çıkardı. Hilâl-i Ahmer Kızılay’ın gerçek adı. Hilâl-i Ahmer, kırmızı hilâl veya kızıl hilâl olarak çevrilebilecekken, “hilâl” kelimesinin İslâm’ı çağrıştırmasından ötürü Kızılay tercih edilmişti... Kızılhaç’la muadil resmî yardım kuruluşumuz böylece öztürkçeleştirilerek laikleştirilmişti! Bunun kurumun yabancı dillerdeki karşılığını (Red Crescent) değiştirmediğini, laikliğin ancak içe dönek uygulanabildiğini söyleyebiliriz! Redhavz (Redhouse) sözlüğünde Red Crescent yeterli görülmez “Turkish Red Cross” açıklamasına yer verilir; yani “Türk Kızıl Haçı”!
1950 bu anlamda bir dönüm noktası... Seçilmiş iktidarın ilk icraatları arasında yer alan ezanın aslına dönüşle birlikte, radyoda dinî yayına cevaz verilmesi de tek parti iktidarının yıllardır devlet bütçesinden beslediği basın tarafından hoş karşılanmaz.
Türkiye’de 1927’den itibaren radyo yayını var. Radyo’dan değil dinî yayın yapmak, din kültürü ile alâkası olduğu düşünüldüğünden klasik Türk mûsıkîsi yayını dahi yasaklanmıştı, 80 sene önce...
Radyo yayıncılığı çeyrek asrı geçmiş...1950 yılının 5 Temmuz’unda radyoda dinî yayın izni çıkıyor. Aylardan Ramazan’dır! Haftada üç defa Ankara radyosunda Kur’an okunacaktır. Diyanet İşleri Başkanı Ahmed Hamdi Akseki ve bir hafız bu maksatla Ankara Radyo evine giderek plağa Kur’an-ı Kerim okurlar...
İşte bir gün sonraki Hürriyet’in haber başlığı: “Radyoda politik icaplardan dolayı mı Kur’an okunuyor.”
Başlık aslında haberin maksadını faş ediyor. Şıpın işe konu laiklikle düğümleniyor. Lakiliğin dini yaşamaya, dinî ifadeye engel olmaması gerekir. Fakat Türkiye’de laiklik değil, laikçilik cari olduğu için dinî yayın filan da olmaz. İşte haber:
“Ankara, İstanbul radyolarında haftanın muayyen gün ve saatlerinde Kur’an-ı Kerim okunmasına karar verilmesi bazı çevrelerde hayret uyandırmış, laik bir devletin radyosunda Kur’an-ı Kerim okunmasının yalnız politik icaplardan ileri geldiği kanaatini ortaya koymuştur.”
“Yapılan tahminlere göre, hükümet daha çok bu hususta ısrarla vaki talepleri karşılamak için bu kararı almıştır. Ancak bu ısrarla vaki taleplerin daha nerelere kadar varacağı merakla beklenmektidir.” (7.7.1950)
Bu “ısrarla vaki talepler” nerelere kadar vardı? Artık bunu biliyoruz... Hürriyet ve benzeri gazeteler Ramazan yayını yapıyor, yayın grubunun televizyonlarında da dinî yayın eksik olmuyor. Hatta dizilerinde dahi bir punduna getirip iftar sahnelerine yer veriyorlar! Hürriyet’in bu seneki Ramazan armağanı, Kur’an meali, Dua Mecmuası ve Namaz Kitabı…Hem de 29 kupona!
Peki, gerçekten halkın ısrarla vaki telepleri üzerine mi bu yayınlar yapılıyor? Böyle demek haksızlık olur! Bir Ramazan ve bayram ekonomisi var! Bu yayın organları da bu ekonominin dışında kalmıyorlar!
Bu arada Hürriyet’in 1950’de radyoda Kur’an okunmasına dinî mahiyette itirazlar ileri sürdüğünü de hatırdan çıkarmayalım. Hürriyet’in haberine göre esasen radyoda Kur’an okunmasından dindar vatandaşlar da memnun değildir. Sebep?
Çünkü bazı kimseler rakı masasında otururken radyoda Kur’an okunması adaba aykırıdır!
Ne incelik değil mi?
Ramazan’ın basın yayın hallerinin bugününe gelirsek... Söylenecek çok şey var. İnşaallah başka bir yazıda!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.