Lâikliğe Aykırı Kur’ân Hükümleri Değiştirilmeliymiş ...
Büyük bürokratlardan biri “İslâm dinindeki ve Kur’ân’daki hükümler lâikliğe göre değiştirilsin” demiş... Tutarlı bir söz ve iddia değil. Bu ülkede 1930’lu, 40’lı yıllarda çok sert bir lâiklik uygulanmıştır. O lâikliğin geri dönmesini isteyenler var.
Ezan okunması yasak edilmiş, onun yerine Türkçe bir ırlama getirilmiştir.
İstanbul’daki meşhur Sultanahmet Camii dahil binlerce cami kapatılmıştır. (Sultanahmet Camii 1943’te ibadete kapalıydı, asker sevk deposu yapılmıştı.)
Selçuklu, Beylikler, Osmanlı devirlerinden kalan on binden fazla cami, mescit, medrese, taş mektep, tekke, imaret vs vakıf binası kapatılmış, satılmış, kiraya verilmiş, yıkılmıştır.
Din hocası yetiştiren bütün medreseler kapatılmıştır. Uzun yıllar boyunca onların yerine başka okul da açılmamıştır.
Millî eğitimde din ve ahlâk dersleri yasaklanmış, dinsiz nesiller yetiştirilmek istenmiştir.
Gizlice din, Kur’ân, medrese dersi okutan hocalar câniler gibi yakalanıp tutuklanmış, kendilerine insanlık dışı eziyetler ve işkenlecer yapılmıştır.
Dinsiz bir başbakan Meclis kürsüsünden komünizmi kasd ederek “Kızıl zehre karşı yeşil zehri panzehir olarak kullanamam” demiştir. (Yeşil zehirden maksat İslâm’dır...)
Bir başka dinsiz başvekil “Bana otuz sene mühlet verin, bu memleketten dini kaldırayım” mealinde bir laf etmiştir.
Birkaç Müslümanın toplanıp bir yerde zikrullah yapması en büyük suç olarak görülmüş ve yakalanan mü’minlere Stalinvarî işkenceler ve zulümler yapılmıştır.
Ankara’da hamamdan çıktıktan sonra soğuk havada başına bere gibi bir şey geçiren vatandaş tutuklanmıştır.
Camiden çıkarken dalgınlıkla başlarındaki namaz takkelerini unutan Müslümanlar tutuklanıp hapse atılmıştır.
İki Müslüman, Millet Meclisi’nin dinleyiciler locasında Arapça Ezan okudular diye yer yerinden oynamış, tutuklanan Müslümanlara ağır işkenceler ve hakaretler yapılmıştır.
Kenarlı şapka yerine, Avrupa işi lacivert “Bask” tipi bere geçirenler polis tarafından rahatsız edilmiş, hakim huzuruna çıkartılmıştır.
Bursa’da Ulu Camii’de Arapça Ezan okuyan vatandaş yüzünden Sabataycı ve Karaist gazeteler “İrtica Hortladı!..” manşetleri atmışlar, Cumhurbaşkanı Bursa’ya gitmiştir.
CHP’nin kültür dergisi Ülkü’de “En iyi din eğitimi, dinden hiç bahsetmemektir” cümlesini içeren bir makale yazılmıştır.
Aşırı lâiklik taraftarı Sabataycılar, Kripto Yahudiler, Karaylar, Siyonistler “Kahr olsun Şeriat!..” diye bağırmışlardır. (Moiz Kohen nâm-ı diğer Tekin Alp bir kitabının bir bölümüne bu başlığı koymuştur.”
Bugün Türkiye’de böyle bir lâikliğin geri dönmesini isteyenler var. Kur’ân’daki, Sünnetteki, Şeriattaki, fıkıhtaki hükümler onların istediğine göre değiştirilirse ortada İslâm diye bir şey kalmaz.
Jakoben lâikçiler ellerini ve dillerini İslâm dininden, Müslümanlardan, dinî uygulamadan, din ve vicdan hürriyetinden çeksinler. Gerçekten lâik iseler dinimize karışmasınlar.
Demokrasinin, hukukun üstünlüğü prensibinin, evrensel insan haklarına saygı ve bağlılığın anavatanı olan İngiltere’ye baksınlar. Orada Müslümanlara karışılmıyor.
İngiltere’de Anglikan kilisesi başpiskoposu yakın tarihte “Müslümanlara Şeriat hukukunu tatbik etmek imkânı verilmelidir” şeklinde bir beyanda bulundu. Bizim lâikçilerimiz bundan ibret almalıdır. (Orada Şeriat Mahkemeleri kuruluyor...)
Bundan birkaç sene önce Hollanda Adalet Bakanı da buna benzer bir söz etti.
Aşırı ve jakoben lâikçiler lâikliği bir din haline getirmişlerdir.
Bizim dinimiz bize, onların dini onlara...
Teessüf
Selâmdan sonra... Mesajınızı aldım ve size teessüf ediyorum. Daha terbiyeli, daha saygılı, daha olumlu ve yapıcı yazmanız gerekirdi. Aramızda büyük bir yaş farkı var. Peygamberimiz (Salat ve selam olsun O’na) “Büyüklerimize hürmet etmeyen, küçüklerimize şefkat göstermeyen bizden değildir” buyurmuşlardır.
Sakın, büyük derken kendimi büyük bir Müslüman olarak gördüğümü zannetmeyin. Sadece yaş büyüklüğünden bahs ediyorum.
Sizin, cemaatin başındaki zatı putlaştıran, onu mâsum (günahsız, hatâsız, yanılmaz) sanan bir zihniyet ve inanca sahip olduğunuz anlaşılıyor. İtikadınızı tashih etmenizi tavsiye ederim. Çünkü böyle bir inanç İslâm’a aykırıdır. Kur’ân’a ve Sünnete uygun olan Ehl-i Sünnet itikadına göre sadece Peyamberler mâsumdur. Onlardan da zelle sâdır olabilir. Maşaallah sizin baronunuzda zelle bile yok.
Bazı rabbanî ulema ve evliyaullah korunmuştur. Onlar için masumdurlar denemez.
Bendeniz bütün olumlu, terbiyeli, gerekçeli tenkitlere açık mütevazı bir kimseyim. Hakaret etmemek, terbiye ve görgü sınırlarını aşmamak şartıyla ve mutlaka gerekçeli olarak tenkitlerinizi gönderirsiniz. Bunları dikkatle okurum. Yanlışım varsa düzeltirim.
Sövgülerle, hakaret ederek, gerekçesiz suçlama ve tenkitlerle bir şey yapamazsınız.
Sizi uyarıyorum:
Siz, sizin gibi düşünenler, cemaatiniz yanlış bir yoldadır.
İslâm’da tenkit edilmeyecek tek şahsiyet Peygamber aleyhisselatü vesselamdır.
Cemaatinizin başındaki muhteremin tenkit edilmezlik zırhı ve dokunulmazlığı yoktur.
Kur’ân’a, Sünnete, icmâ-i ümmete, akla, mantığa, vicdana, akaide, fıkha, ahlâk-ı islâmiyeye aykırı bir yığın söz ediyor, iş yapıyorsunuz. Bunlar elbette uygun bir şekilde tenkit edilecek ve din kardeşlerimiz uyarılacaktır.
Bendenize gelince: Hiçbir iddiam yoktur. Dünya üzerinde bir buçuk milyar Müslüman varsa, ben onların en sonuncusuyum derece ve rütbe olarak. Böyle bir mazhariyet, şeref, saadet bana yeter.
Ehlullahın büyüklerinden bir zatın bulunduğu bir mecliste, “Cehennemden çıkartılıp Cennet’e götürülen en son mü’min” ile ilgili hadîs-i şerif okununca çok ağlamışlar ve “O mü’min keşke ben olabilsem...” demişler.
Lütfen mâkul, mantıklı, edebli, terbiyeli, mutedil, vicdanlı olunuz. Harbî kâfirlere karşı şiddetli ve yavuz, mü’min kardeşlerinize karşı yumuşak ve şefkatli hareket ediniz. Üslubunuza dikkat ediniz. Baki selâm ve hürmetler.