Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

İnegöl’de Kudüs’ü Anlatmak

İnegöl’de Kudüs’ü Anlatmak

Ramazanda tek yurt içi ziyaretimi İnegöl’e yaptım. Kam aldım ve doğrusu değdi. Ramazan ve biraz da sıcaklara rastlaması nedeniyle yola tereddütle çıktım ama arkası iyi geldi. Eski ramazan esintilerinden birisini yaşadım. Ben birileri gibi yeni ile eski arasında fark yok diyenlerden değilim. Aksine eskisini yad eden ve ihyasını arzu edenlerdenim. Kimileri ‘dünyaya yeniden gelsem aynı şeyleri yapardım’ diyor. Halbuki bu sözler dun himmetlerin ve nadanların sözü. Allah bunlar hakkında ‘dünyaya geri dönmek isterler ama dönseler aynısını yaparlardı’ buyurmaktadır. Manen terakki ve tekamüle kapalı yerinde sayma taraftarı tipler. Halbuki, günümüzün çorak manevi ikliminden veya menhus günlerinden mazinin geniş afakına kaçmak insanın kadir bilir ve gelişmeye açık biri olduğunu gösterir. Kişi noksanını bilmek gibi irfan olmaz. Zaman tek bir hat üzerine gitmez. Mustatil değil dairevidir. Dolayısıyla o dairede inişlerden ziyade çıkışlar, arzumuzdur. Sahabelerden bazıları günlerinin günlerini tutmadığını ve bazen kendilerinde nifak alameti gördüklerini bazen ise sanki meleklerle tokalaşacak düzeyde bir manevi olgunluk hali yaşadıklarını haber verirler. Peygamberimiz de inişli çıkışlı olan insan halini şöyle haber verir: Aynı hal üzerinde olsaydınız meleklerle musafaha eder ve kuşlar gibi aç gider tok dönerdiniz!  Ama bizler melekler gibi statik bir makamda değiliz dinamik halimiz dolayısıyla daima inişler ve çıkışlar yaşarız.

Yenikapı’dan İDO ile birlikte önce Mudanya ardından da saklı ve şose yollardan denizin kıyısını takip ederek İnegöl’e vasıl oluyoruz.  İDO deniz otobüsüne bindiğimde çevremin yabancılarla dolu olduğunu keşfediyorum. Bunlar arasında batılı tipler de var. Ama Araplar çoğunlukta. Nitekim akşamında kitap fuarı olarak da kullanılan alanda yaptığım konuşmanın ardından Iraklı Ahmet Hakkı beyin meclislerinde tanıştığım el Cezire ile bağlantılı biri yanıma yaklaştı. Hasbihal ettik. 2003 yılında Bağdat’ın Amerikan işgali sonrası ve Arap Baharının akabinde Araplar yoğun bir şekilde Türkiye’ye akın etmeye başladılar ve bizim de misafirimiz oldular.  İnegöl’e bizi misafir eden ve ağırlayan Kanuni Derneği’nin Genel Koordinatörü Muhammed Gülnar beyin oturduğu dairenin altında da Suriyeli bir aile barınıyor. Yani artık iç içe geçmiş ve et kemik durumuna gelmişiz. Suriyeli ulemadan Üsame Rüfai’nin de belirttiği gibi bu her iki taraf için de zor bir süreç olmasına rağmen istikbal için bir rezerv taşıyor ve beraberlik köprüsü kuruyor. Kader ağlarını örüyor. Nasreddin Hoca’nın tanıdık fıkralarından birisi döve döve helva yedirme fıkrasıdır. Türkler de kaderin eliyle dövüle dövüle cihangir ve İslam’ın bahadırı yapılmıştır. Türkler Nasreddin Hoca gibi dövüle dövüle tarih sahnesine çıkmışlardır. Türklerin zuhurundaki ilahi hikmetleri yazan bazı Arap müellifler bu noktaya temas etmektedir. Yurtlarından zorla ve köle olarak sökülen Türkler zamanla İslam diyarının bekçileri ve siyasi efendileri oldular.    

İnegöl’deki konuşmamda Yavuz ve Kanuni Sultan Süleyman’ın Osmanlı dairesinde, içinde Mescid-i Aksa’yı kuran Davud ve  Süleyman Aleyhisselam’ın varisi olduğunu hatırlattım.  Yavuz Kudüs’e girdiğinde şehir meşale denizine dönmüştür.  Bin meşaleli bir akşamı idrak ettikten sonra Mısır seferine Sina üzerinden kısmen de olsa çıplak ve yalın ayakla devam etmiştir. Yüzyıllar sonra tersinden bir işgale imza atan Allenby de bir yanında Massingnon diğer tarafında ise Lawrance olduğu halde şehre yürüyerek ve yalın ayak olarak basmıştır. Kanuni Sultan Süleyman da kaderin bir remzi ve Süleyman Aleyhisselam’ın tahtının varisi olarak Kudüs Surlarını yaptırmıştır.  

Konuşmadan sonra Gazali’nin bazı eserlerini Türkçe’ye kazandırmış olan Diyarbakır’ın alimlerinden Abdulhalık Duran hoca ile tanıştırıldık. Gazali gibi inzivayı seçmiş ve onun Kudüs’ü de İnegöl olmuş. Konuşmamda Arap Birliği ilk genel sekreteri Abdurrahman Azzam Paşa’dan bir nakil yaptım. Türkiye’de selatin camilerini dolaşan Azzam Paşa fetih neslini gözlemektedir. Bu fetih nesli camilerden çıkacaktır ve onun yolunu gözlemektedir.

 Muammer Dolmacı Bey de bir Libya ziyareti sırasında Karayolları Genel Müdürü Abdulkadir Cibali’den şu sözleri dinliyor: Yeni Salahaddin bizlerin arasından değil sizlerin arasından çıkacak. Hazır olun. Aramızda Selahaddin’in silüeti ve karaltısı dolaşıyor. Bu nedenle de Abdulhalık Duran hoca içeriyi ihmal etmememiz gerektiğini söyledi. Ben de kendisine  ‘Zara’da Akif’i anlatmak’ yazısında tam da buna değindiğimi hatırlattım. İçerideki himmeti uyandırmamız lazım. Salahaddin’in sesi İnegöl’de duyuluyor, Yavuz’un davasına omuz veriliyorsa fetih kapıdadır.

İnegöl’de beni sevindiren hususlardan birisi iftar saatinde şehrin boşalmasıdır. Şehrin de bir bütün olarak oruç tutmasıdır.  Bu bana çocukluk ve gençliğimde Adapazarı’ndaki iftarları ve şehrin oruç tutmasını hatırlattı. Şimdi fertler oruç tutsa da şehirlerimiz tutmuyor. Fethin önündeki engellerden birisi budur.  Ramazan zafer ayımızdır. Ona yabancılaşmak bizi iç ve dış hezimete götürür.

İDO ile İstanbul’a geldiğimde eve gelmek için otobüs sırasında beklerken Senegalli Mustafa ile tanıştık. Meğerse beni TRT Arapça ekranlarından takip ediyormuş. Velhasıl, İnegöl seferinde Küçük Asya’nın İslam dünyasının minyatürü haline geldiğini gördüm.   

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Mustafa Özcan Arşivi