Kahire’den Bağdat’a DAEŞ Pazarı!
Dün, ‘Güneş’in Şehri’ Kahire güne büyük bir patlamayla uyandı. İtalyan Konsolosluğu yakınlarında meydana gelen hadise Mısır’da yeni bir döneme girildiğinin işareti. İlk defa bir diplomatik misyonun hedef alındığı bombalamanın, Mursi’nin ‘Katar’a casusluk davası’ duruşmasının olduğu günde ve mahkeme yoluna yakın bir yerde gerçekleşmesi terörle İhvan’ı ilişkilendirmek için darbecilerin eline yeterince elverişli bir malzeme veriyor zaten.
Bir tür cinnet hâli yaşayan ve bir an evvel Mursi ve arkadaşlarını idam etmek için iç ve dış zeminin olgunlaşmasını bekleyen darbe yönetimi, bu bombalamaları çok iyi kullanacak ve istedikleri eşiğe gelininceye kadar da bombalamaların sonu gelmeyecektir… Nitekim, olayın hemen akabinde İtalya Başbakanı’nın “Terörizmle mücadelede Mısır’ın yanında olacağız” açıklaması Sisi’nin istediği sonucun alınmaya başladığını gösteriyor.
Bombalar patlasın, darbe güçlensin! Bombalar patlasın, diktatörler ayakta kalsın!
Ortadoğu’da en kolay iştir bomba patlatmak; kimin elinin kimin cebinde olduğunun bilinmediği istihbarat dünyasında her bombayı patlatacak ve ona yol verecek kurbanlar daima bulunur. “IŞİD ve IRAK” kitabının yazarı emekli yüzbaşı Abdullah Ağar, “bu coğrafyanın bir büyük gerçeği de budur” diyor ve ekliyor: “Asker ya da polis, kendi canını, inandığı ya da inandığını iddia ettiği değerlerin üstünde görmek zorunda kalmıştır.” (Remzi Kitabevi, s.77) Ağar’a göre ölmesi gerektiği vakit ölmesini bilen gerçek polis ve asker bulmak zor bu coğrafyada; işgalcilerin bölge sakinlerine dar ettiği hayatı emanetçi darbeciler zehirlemiş, sosyal karakteri ifsat etmişlerdir çünkü.
Sisi de bu aktörlerden birisi ve Mısır’ı kanlı ve karanlık bir döneme sürükleme görevini adım adım uyguluyor şu an!
DAEŞ’in kökenlerine inip arazide karakterini analiz eden Ağar’a göre Ortadoğu’da en iyi işleyen çarkın şifresi şu: “Petrol gider para gelir, para gider silah gelir. / Silah gelir can gider, can gider, iktidar gelir. / Bu arada masum ve zavallılar ölmüş kime ne?” (age, s.71)
Adındaki çeşitlilik gibi kendi de renk ve şekil değiştiren DAEŞ hayaleti şimdi bu çarkın sorunsuz işlemesine hizmet ediyor. Bağdat’tan Kahire’ye, Kabil’den Tunus’a kadar, yapılan kanlı operasyonların ya fâili yahut mef’ûlü ya da mazereti bu ‘devletimsi teşkilat’...
“DAEŞ, küresel güçlerin bölgeyi dizayn etmek için kurdurup palazlandırdığı bir teşkilat” deyip işin içinden sıyrılamayız. Bu suçu başkasına atan tavır en kolay yol zaten…
Onbinlerce gencini bu kirli tezgâha kaptıran Müslüman toplumlar, ulemasından ümerasına kadar muhasebe-i nefs yapıp tedbir almalı. Taşın altına elini koyup sağlıklı bir nesil yetişmesi için samimi bir şekilde mücadele etmeli. Yoksa daha çok canlar yanacaktır…
Adaletin, meşruiyetin, hürriyetin ortadan kalktığı zeminler zaten îtikadi zaaf ve kimlik krizi içindeki gençlerin radikalizme kayması için en elverişli ortamlar. Batılı mühtedi gençlere onun için cazip geliyor DAEŞ. Seküler toplumlarda manevi esaret yaşayan gençleri onun için cezbediyor DAEŞ. Irak, Suriye, Libya ve şimdi Mısır’da darbe, işgal ve çatışma zemininde müntesip bulmakta onun için hiç zorlanmıyor DAEŞ.
Tedbir alınmazsa Türkiye de ‘mümbit bir pazar’ haline gelebilir maalesef!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.