Peygambere Rağmen Peygamberi Savunmak
28 Şubat sürecinin etkenleri ve edilgenleri vardı. Özellikle dini alanda Yaşar N. Öztürk ve Zekeriya Beyaz üzerine söz söyleyebilen yoktu. Dönemin fenomeni onlardı. Galiba dinde eksiltme ve artırma görevini onlar deruhte ediyordu. Daha ziyade eksiltmeye ve kaldırmaya gidiyorlardı. Aralarında Abdulaziz Bayıdır gibi laiklik ile Selefiliği harmanlayanlar da yok değildi. Yanına Cehmiye gibi akımları da ilave edebilirsiniz. Şimdi ise boynuz kulağı geçti. Bizimkiler ya da eski mağdurlar onların yerini aldı. Ramazanlarda Öztürk-Beyaz gibiler demode oldular ve yerleri 28 Şubat sürecinin mağdurları tarafından dolduruldu. Ama ne yazık ki aynı telden çalıyorlar. Tellak değişti ama hamam aynı. Birileri kaş yapayım derken göz çıkardı. Bazı hocalarımız da bilhassa cinsel konularda mülatefe ve mütayebe yapıyorlar. Bunlardan birisi de ekranda cinsellik dersleri veriyor. Kitaplarında yazdıklarını ekrana taşıyor. Bir nevi bizim mahallenin Haydar Dümeni olarak uzmanlığını konuşturuyor. Halbuki bu meselelerin konuşulacak zemini var konuşmayacak zemini var. Lükülli makamın makal demişler. Anlattığı meselenin daha iyi anlaşılması için pekala fiili, Monica-Clinton örneklemesi üzerinden tasvir edebilirdi. Levent Kırcalık bir durum zuhur eder, ‘ arada bir zülfü yare dokunduk! Tam yerine rast geldi manzara koyduk’ diyebilirdi. Neyse fazla tasvire girmeyelim, yanlışın peşinden gitmeyelim.
Teravih namazından sonra cami köşelerinden birinde dostlar meclisinde sohbet ederken birisini efkarlı gördüm. Bir şeyin canını sıktığı anlaşılıyordu. Peşrev yapmadan doğrudan doğruya ‘Mustafa Karataş hocayı nasıl bilirsin?’ diye sordu. Ben de sebebini sordum. Show Tv’deki konuşmalarından yakındı ve ‘Hazreti Peygamberden başka kimse gelmeyecek ve Kur’an-ı Kerim’i yaşamamız kafi’ dediğini aktardı. Sanki peygamber bekleyen varmış gibi. Hoca kıyamet alametleri bahsinde modernist bir yaklaşımı benimsiyor. Buna neomutezile eğilimi de denebilir. Akait kitaplarımızda bazen Mehdi bahsi işlenmez, doğrudan Nüzülü İsa bahsine girilir. Kimilerine göre akait alanına girmez sadece bir müjdedir. Kıymet alametleri bahsi zincirlemedir. Birbirlerinin yerine de geçebilirler. Birini inkar ettiğinizde diğerlerine de gölge düşürmüş olursunuz. Zira Mehdi’yi kabul etmeden Hazreti İsa’nın nüzülünü kabul etmenin bir anlamı yoktur. Bugün kıyametin küçük alametleri bilgi düzeyinde değil vakıa düzeyinde yaşanmaktadır. Mesele Aynel hatta hakkal yakin bir düzeyde seyretmektedir. Bu nedenle M. Karataş’ın bu vadideki sözlerine kesinlikle itibar edilmez. Bu meseledeki görüşleri ilmi olmaktan ziyade indidir. Tereciye tere satmak ve Hazreti Peygambere rağmen onu savunmaktır. Halbuki, bunlar İsrailiyat, Mesihiyat değil, İslamiyatın da tasdikinden geçmiş hakaiktir. Hazreti İsa’nın nüzülü ve Mehdi meselesi fitneye medar oluyor diye reddedilebilirse de her şey fitne kapsamına girebilir. Kur’an mahluk mudur değil midir meselesi, Hazreti İsa’nın babasız doğması fitne veya imtihan vesilesi değil midir? Sınanmayacaksak bu dünyada ne işimiz var? Ateistlere göre Allah’ı varlığı da fitne sebebidir! Öyleyse imtihana vesile olan her şeyi kaldıralım. Hatta bir yazısında Çetin Altan savaşların nedenini rüyalara bağlayarak rüyaları zihinden çıkarmanın ve silmenin bir yolunu bulmayı tesviye etmiştir. Bu da barışa katkı sunan bir görüştür. Böylece manevi mayınlı arazileri temizlemiş oluyoruz.
Bağcılar belediyesinin bir davetinde benden Arap Baharıyla alakalı bir analiz istediklerinde Numan Bin Beşir’den gelen ve İbni Hanbel’in Müsned’inde tahriç edilen İslam tarihini ve olacakları beş döneme ayıran hadisi okudum. Peygamberimiz beş dönemi şöyle sıralamıştır. Peygamberlik dönemi. Hilafet (birinci) dönemi. Ümera dönemi. Cebabire (deccaller) dönemi ve peygamberlik metodu üzerine hilafet (ikinci) dönemi. Mustafa Karataş gelerek bana katılmadığını söyledi. Hadise mi itiraz etti yoksa müjdenin vakıaya uymadığını mı söylemek istedi, çıkaramadım. Ben Arap Baharının bu dönemin bir ayak sesi olduğunu söylemiştim. Hadise itiraz etti ise bu onu aşar zira hadis otoriteleri hadise sıhhat damgası vurmuşlardır. Mehdi’nin zuhuru, Mesih’in nüzülü konularında hocanın bir takıntısı olduğu anlaşılıyor. Gelmesini hikmetsiz, dolayısıyla lüzumsuz, misyonsuz addediyor.
Elbette Kur’an bize yeter lakin temsiliyet düzeyinde kim Hazreti İsa veya Mehdi’nin yerini tutabilir? Hiçbir İslam alimi Hazreti İsa’nın nüzülünü İslam dairesinde değil de müstakil veya Hıristiyanlık dairesinde aramadığı halde bu merdut varsayıma tutunarak Hazreti İsa’nın nüzülünü reddediyorlar! Bu peygambere rağmen peygamberi savunmaktır. Müstakil bir şeriatla gelmeyecek belki Hıristiyanlığın İslamiyete iktida ve ittiba etmesini sağlayacak bir remizdir. Hazreti İsa Filistin’de Yahudilerin beklediği ve zıddı ( anti christ) olan Deccal ve tabilerini öldürecektir. Numan Alusi Galiyetü’l Mevaiz adlı eserinde belirttiği gibi Hazreti İsa’nın gökten nüzülü, kitap, sünnet ve icma-ı ümmet ile sabittir. Bunun hilafına görüş serdedenler itirazları kale alınmayacak mülhitler ve felsefeciler topluluğudur (Galiyetü’l Mevaiz, s: 245, Daru’l Minhec. Cidde). Günümüzde bunlara endişeli modernistleri de ilave etmemiz gerekiyor. Hazreti İsa’nın misyonu İslam dairesindedir ve Hıristiyanlar da bu süreçte İslamiyete iltihak ve intisap edeceklerdir. Sahtesinin, Deccal’ın içlerinden çıktığı Yahudi deccalistleri (Deccali) cezalandıracak ve çil yavrusu gibi dağıtacaktı
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.