Bayram ve Cihad
Bir bayramı daha idrak ediyoruz. Tebrik ederim.
Bir yanda bayram ediyoruz haklı olarak, bir sünneti yaşıyoruz hem de, bir yandan da bayram edemeyen kardeşlerimiz adına üzülüyor, onların ve bizim nihai kurtuluşumuz için dua ediyoruz.
Bugün buruk bir bayram yaşıyorsak, sebebi kafir ve zalim Batıdır. Evet, hemen itiraz edenler olacaktır, “kafirden ne beklenir? Kafir kafirliğini yapacaktır. Biz niye fırsat verdik?” diye. Elbette haklıdırlar. Ama o madalyonun öteki yüzü. Bir de bizim dediğimiz yüzü var gerçeğin.
Barbar Batı, tarihinde ilk defa tabiî ilimlere dayalı teknik güçle maddî bir medeniyet kurmuş, ancak bu maddî gücünü zulüm ve sömürü aracı yaparak dünyayı kan ve gözyaşına boğmuştur. Bu arada gerileyen İslam Dünyasını da işgal ederek İslam medeniyetinin bütün kurumlarını yıkmıştır. Geri çekildiğinde bile, enkazın üstüne kendi kafasından insanları koyarak sömürüsüne devam etmiştir. Biz “Osmanlılardan Cumhuriyete Büyük Kırılma” derken bunu kastediyor, bunu anlatıyoruz o kitabımızda.
Evet, biz böyle büyük bir kırılma ve sosyal depremi Osmanlıdan Cumhuriyete geçiş sürecinde yaşadık. Koca İslam devlet ve medeniyeti bütün kurumları ile gümbür gümbür yıkıldı. Bu yıkımda Batılılar, kendileri kadar yerli işbirlikçilerini yani “Batıcıları” da kullanmışlardır. Geri çekilirken de onları devlete sahip kılmışlar, sistemi ellerine teslim etmişlerdir.
Halbuki İslam, Kur’an, sünnet ve ictihattan oluşan sosyal yapısıyla kendi coğrafyasında kendine özgü bir medeniyet kurmuştu. Bize göre, İslam, insan ve toprak birbirini tamamlayan bir üçlüdür. Burada oluşacak her kopma ve ayrışma, sonuçta bu sosyal zeminde bir kırılma ve deprem oluşturarak insan için çok büyük felaketlere sebep olacaktır. Nitekim bugün Batıcı laik sistem, ümmet çocuklarının imanını vurmuştur.
Şimdi bize düşen, bu sistem ve sahibi Batıcılarla yaka paça bir hesaplaşmadır, bir cihattır. Günlük magazin veya olaylardan çok, Kur’an ve sünnetten aldığı ilim ve ışıkla Batıcıları besleyen düşüncelerle kavgadır.
Bir gün mutlaka yeniden kuracağımız kendi devlet ve medeniyetimizin mütevazı bir yolcusu için azığımız ilim ve ibadettir. Teşkilatımızın temel ilkesi birlik ve kardeşliktir. Davamız, hedefimiz İslam’ın tüm batıl din, inanç ve ideolojilere hakimiyetidir.
Davamızın ilk muhatabı kendimiz, sonra kardeşlerimiz, sonra bütün insanlıktır. Müslüman kardeşlerimize bildikleri bir gerçeği bir kere daha hatırlatırız: Müslüman olmak ailemizden gelen bir nimetse, Müslüman kalmak ve öyle can vermek, bizim uhdemize ve çabamıza kalmıştır. Eğer bu bizim için önemliyse, içinde yaşadığımız hayat tarzını, yürürlükteki sistemi, kullandığımız kavramları, kısacası bütün düşünce ve inançlarımızı, söylemlerimizi ve eylemlerimizi yeniden gözden geçirip değerlendirmemiz gerekir.
Bir şeyi artık iyi anlamalıyız; bu çağda İslam karşıtları İslam’ı yok etmek için, Müslümanlara “kâfir olma” yerine, “din dışı bir hayat yaşamayı” teklif etmişler, daha doğrusu dayatmışlardır. “Adın Müslüman kalsın, yaşama biçimin bizim gibi olsun” diyorlar. İslam bir hayat tarzı olduğuna göre, ondan başka bir yaşama biçimini kabul etmek, zaten dinden çıkıp kafir olmaktır, ama bunu cahil anlamıyor ki!
Biz de ömrümüz oldukça bunu daha iyi öğrenmek ve yaşamak ve anlatmak için çabalayacağız. Bu ülkede cihad işte budur.
Bayramda bile cihadı düşünmeliyiz. İzzet ve şerefimiz ondadır zira…