Amellerin en üstünü Allah uğrunda sevmektir
Büyükler “Bir kavmi sevdiğin zaman Allâh-u Teâlâ onların beşeriyet yönünü senden örter de sana onların hususiyetlerini yani özel ve güzel yönlerini gösterir” buyurmuşlardır. Biz kaybettiğimiz bu sevgiyi bulmalıyız yoksa helak oluruz, cennet yüzü göremeyiz.
İslamiyet’te birçok ameller ve bu ameller için birçok makamlar vardır lakin Allâh için sevme amelinin kazandıracağı makamdan daha yükseği yoktur. Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)bir hadîs-i şerifte:
“Amellerin en üstünü Allah uğrunda sevmek ve Allâh uğrunda kızmaktır” buyuruyor.
Elbette amellerin en üstününün kazandıracağı makam, makamların âlâsı olacaktır. Nitekim Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem):
“Birbirlerini Allâh’ın yüceliği aşkına sevenler (mahşerde) nurdan minberler üzerine kurulacaklardır ki kendileri peygamber ve şehit olmadıkları halde (Allâh katındaki şereflerinden dolayı) peygamber de şehitler de onlara gıpta edecek” buyurarak bu hakikati beyan ediyor. Allâh için sevmenin faziletini beyan sadedinde Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) daha ne buyursun?!
İYİLİKLERİ ÖRTTÜK, KÖTÜLÜKLERİ AÇTIK
Bu sevgi bize lazım, biz birbirimizi Allâh için sevseydik, kötülüklerimizi görmez, iyiliklerimizi görürdük. Çünkü sevenler sevdiklerinin kötülüklerini görmez olurlar, biz ise birbirimizin iyiliklerini örter, kötülüklerini açar olduk. Oysa büyükler “Bir kavmi sevdiğin zaman Allâh-u Teâlâ onların beşeriyet yönünü senden örter de sana onların hususiyetlerini yani özel ve güzel yönlerini gösterir” buyurmuşlardır. Biz kaybettiğimiz bu sevgiyi bulmalıyız yoksa helak oluruz, cennet yüzü göremeyiz.
SELAMI YAYGINLAŞTIRIN
Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “Birbirinizi sevinceye kadar cennete giremeyeceksiniz. Dikkat! Size bir şey öğreteyim ki onu yaparsanız birbirinizi seversiniz, aranızda selamı yaygınlaştırın”(Müslim, Îmân:24, no:203, 1/53) buyuruyor.
Demek selam sadece duadan ibaret değil, karşı tarafa dargın ve kırgın olmadığını ve ona selamet duası yaptığını ifade etmekten öte selamda ne ulu gaye ve hikmetler vardır ki onlardan birisi de bu hadîs-i şeriften anladığımız üzere aramızda sevgi oluşturması imiş, bir de “Esselâmü aleyküm”dedikten sonra ve “Rahmetüllâhu ve berekâtuhu” eklersen otuz hasene yani sevap alıyorsun ki bazen bir hasene dahi mizanda sağ tarafı ağır getirerek sahibini kurtarabilecek.
GÜVEN VE SAMİMİYET
Zaten selama rahmet ve bereket dualarını eklersen karşı tarafa daha çok güven ve samimiyet telkin etmiş olursun. Bizim gibi kaçamak yapar gibi kısık sesle, sorulsa “Selam verdim siz duymadınız” diyebilmek için verilen selamlar elbette bu faydaları temin edemez.
Selam vermek küs olduğun bir kişiyle bile barıştığına delalet eder. Hangi nedenle olursa olsun, insan bir din kardeşine ne kadar kızsa da onunla üç günden fazla küs durması, bunun alameti olarak da selamı sabahı kesmesi caiz olmaz.
Nitekim Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem):
“Bir Müslüman için (din) kardeşini üç günden fazla terk etmesi helal olmaz. (Bunlar) karşılaşırlar da biri bir tarafa, diğeri öteki tarafa (doğru) yüzünü çevirir. Onların en hayırlısı ise ilk önce selam (vererek küslüğe son) verendir” (Müslim, el-Birru ve’s-Sıla:8, no:6697, 8/9) buyuruyor.
MUSAFAHANIN HİKMETİ
Sevgiyi geliştiren şeylerden biri de musâfahadır ki bu tokalaşma şeklinde değil de eller birbirini kavrayacak şekilde sünnet üzere yapılmalıdır. Hatta kitaplarımızda başparmakların içlerinin birbiriyle temasının kalpler arasında sevgi temin edeceği zikredilmektedir. Bunu evvelce Hacı Dursun Efendi’nin oğlu Süleyman Hoca Efendi’den duymuştum, sonra kitapta da gördüm. Rabbim ona da selamet versin, babası olan Efendi Hazretlerimiz’in hocası Dursun Fevzi Efendi’ye de yüksek dereceler ikram eylesin. Âmîn! “Selam” risalemi iyi okuyun, neler öğreneceksiniz. Sevginin bir belirtisi de bir kişiye arkasından dua etmektir. Sen böyle yaparsan bir melek de sana: “Duan kabul olsun, bir misli de sana nasip olsun” der. Demek ki kendisine dua tutturmanın yolu başkasına dua etmekten geçiyormuş.
SEVGİNİZİ BİLDİRİN
Sevginin bir alameti de mümin kardeşini görmediğin zaman arayıp sormaktır. Nitekim Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “Bir kimse kardeşini severse bunu ona bildirsin” buyurmuştur. Kendisi de böyle yapmıştır. Nitekim bir kere Muâz ibni Cebel (Radıyallâhu Anh)a:
“Ey Muâz! Vallâhi elbette ben seni seviyorum. Her namazın peşinde ‘Ey Allâh! Zikrine, şükrüne ve güzel ibadetine karşı bana yardım et’ demeyi asla terk etme” (Ebû Dâvûd, Vitir:26, no:1524, 1/561) buyurmuştur. Demek ki insan sevdiğine en büyük iyilik olarak dua öğretebilir, hele de o dua zikre muvaffakiyet duası olursa, farz olsun, nafile olsun her namazdan sonra bu duayı terk etmeyelim. Efendi Hazretlerimiz sürekli okurdu, Ali Haydar Efendi Babamız’ın da okuduğunu naklederdi. Arapça olarak ezberleseniz sünneti ihya olur, bilmeyen manasını söyleyebilir.
ALLAH DA SENİ SEVSİN
Bir adam Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e gelerek: “Ben falancayı seviyorum” dediğinde Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ona bunu kendisine bildirip bildirmediğini sordu, o da bildirmediğini söyleyince Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) bu sefer ona “Ona bildir” buyurdu. O kişi bunu yapınca o sevdiği zat: “Beni Kendisi uğrunda sevmiş olduğun Allâh da seni sevsin” dedi.
MERHAMET VE RAHMET
Seyyid Hazretleri bu rivayetin “Ebû Dâvud”ta zikredildiğini söyledi. Bu rivayetle de bize bir edep hatta sünnet öğretilmiş oldu ki buna göre biri sana seni sevdiğini söylediği zaman sen de ona geride zikredilen sözü söyleyeceksin. Tabi Arapçasını söylesen de bizim millet anlamadığı için en azından “Allâh da seni sevsin” demek uygun olur. Bütün bunlardan anlaşıldığı üzere din muhabbettir, merhamettir ve rahmettir. Yoksa şiddet, nefret ve gılzat değildir. Karşı taraf ne kadar günahkâr olsa da hakir görülmemeli, selam verip merhaba etmeli, sonra arkasında hidayet için dua yapılmalıdır. Eğer bir kişi senin duan ve davetin ile hidayet bulursa onun hayatı boyunca yaptığı bütün ibadetlerin sevabı senin mizanına konulacaktır.
KUR’AN DİNLEYEN IŞIKTAN KUŞLAR
Allâh-u Teâlâ ve melekleri en çok Kur’ân-ı Kerîm’e değer verirler, onu okuyanı dinlerler, onu ezberleyene değer verirler. Nitekim Buhârî’de geçen bir rivayete göre Medîne’de evinde gece Kur’ân okumaya başlayan Üseyd ibni Hudayr (Radıyallâhu Anh) bu sırada avludaki atının bir şeyler görüp de ürkmüş gibi acayip sesler çıkarıp kişnemeye başladığını duyar. “Bu ata neler oluyor?” diye okumayı kesip de dışarı çıkıp baktığında, evin her tarafında kanatlarını kısmış sakince dinleyen ışıktan kuşların hemen göklere yukarı uçuşup gittiğini görür. Sabah erkenden mescide giderken gördüklerini Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Hazretleri’ne anlatır. O zaman Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “O göklere yukarı uçuşup giden nurdan parıltıların neler olduğunu biliyor musun Üseyd? Onlar evinde okuduğun Kur’ân’ı dinlemek için semadan inip gelen meleklerdi. Unutmayın, içinde Kur’ân okunan eve melekler dinleyici olarak gelirler. Eğer okumayı sabaha kadar sürdürseydin, onlar da sabaha kadar seni dinlemeyi sürdürürlerdi” buyurur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.