Bir teklif
Bir zamanlar bizim buradaki yazılarımızı okuduğunu söyleyen bir Müslüman vardı, arada bir mail atar, kendince bildiği sorular sorar ve bizi eleştirirdi. Sonra aynı düşünceleri paylaşan başka insanlarla da karşılaşınca, bunun da ülkede yayılan bir düşünce biçimi olduğunu anlamış olduk.
İddia şu; İslamî ilimler diye bir şey yoktur. Ortada bir cilt Kur’an vardır. Onu da Allah Teala herkesin anlayacağı kadar kolay bir kitap kılmıştır. Arapça bilmeye de gerek yoktur. Kur’an’ı oku ve yaşa. Hepsi bu kadar.
Evet, hepsi bu kadar. Ne Arapça gerek. Ne akaid, fıkıh, hadis, usul, ahlak ve sülük gerek. Hepsi Kur’an’da. Oku ve yaşa.
Bir anayasa metnini Anayasa mahkemesi üyesi 18 kişi, hem de yıllarca hukuk tahsili ve işi yaptıktan sonra bile tam anlamıyor ve çoğu kararlar oy birliği ile değil, ihtilaflı çıkıyor. Ortak bir anlayışta her zaman buluşamıyorlar. Peki Kur’an’ı doğru anladığımıza kim karar verecek?
“Böyle bir şey olmaz. Kur’an’ı herkes anlar. Kur’an Arapça ama Arapça bilmeye de gerek yok. Al eline bir meal, oku , amel et ve fetva ver.”
Bu kadar mektep ve medreseye, İlahiyat fakültelerine vs. ne gerek var, öyle mi? Devlet ve milletlerin bu çabaları ne kadar saçma, öyle mi?. İş ne kadar kolay ve basit, öyle mi? Al eline bir meal, oku , amel et ve fetva ver, öyle mi?
Koca koca adamlar buna inanıyorlar, iyi mi?
Şimdi geçelim bu zavallılıkları da işi ciddiye alalım. Benim geçen yazıda anlattığım soruna teklifim şudur:
Öncelikle Arapçamız varsa İslam'ın ilk yazılan klasik eserlerinden İslam'ı okumaya, öğrenmeye çalışalım. Sonra çağımızın bilgisinden de faydalanarak çağdaş sorunları da çözmek için çağdaş eserleri okuyup mukayeseler yapalım. Böylece faydalı yeniliklere açık oluruz.
Arapça bilmiyorsak, kendimize itimat ettiğimiz bir alimi veya birkaç alimi rehber edinelim, önce onları güzelce, anlayarak, belki de birkaç kez okuyalım. Eskileri nakzetmeyen, selefine hakaret etmeyen yenileri de öğrenip okuyacak, yeni gelişmeleri de fikir ve ilim dağarcığımıza katacağız. Böylece ihtiyatlı ve emin bir metotla eski ile yeniyi birleştirip, yeni güzelliklere uçacağız.
Bizde mesela Ömer Nasuhi Bilmen, dediğimiz ölçülere uygun, akaid, kelam, fıkıh, tefsir, usul, tabakat, kısa da olsa ahlak ve siyerde eser vermiş, rehber alınacak bir alimdir. Öncelikle onun eserlerini anlayarak okumaya çalışmalıyız diye tavsiye ederim.
Hem bu arada kendi anlayış, kavrayış, dil ve metot ile beraber ilimde de kendimizi bir test etme imkanına sahip olabiliriz. Belki ilmin ve alimin kıymetini bilir, tevazu ve mahviyet neyi gerektirir, anlarız.
Fırtınalı bir dönemi belki böyle bir metot ile atlatabilir, ömrümüzü heder olmaktan kurtarabiliriz.
“Bu kadar ilimleri öğrenmeye, bu kadar kitaplar okumaya ne gerek var?! Sadece Kur’an okuyun, yeter” diyen zavallıları bırakın siz. Evet, bol bol Kur’an okuyun. Ama tefsir ve tefsir usulü de okuyun. Fıkıh ve fıkıh usulü de okuyun ilim istiyorsanız. Hadis ve siyer de okuyun. İslam tarih ve medeniyetine dair eserler de okuyun.
“Allahu ekber” diye kafa kesen bağnazlardan, sabah akşam alimlere taş atan cahillerden olmak istemiyorsanız, ehl-i sünneti ve her ilim dalından eserleri ciddiyetle okuyunuz.
İsminin önünde “Prof. Dr.” yazan, Fakültelerde ders verme cinayetine bir de Tv. Programları ekleyen, İslam’ı öğreten kitaplarla ve mezheplerle maalesef “paket program” diyerek dalga geçen cahillerden olmak istemiyorsanız, en güzel paket programları ehline danışarak okuyun diye teklif ve tavsiye ederim.
İçtihada giden yol ancak çok okumak ve çok çok ilim elde etmekten geçer. Cahil kalmak Müslümana yakışmaz.