Ölümü Gösterip Sıtmaya Razı Etmek!
Terör örgütünün ve siyasi uzantısının, Öcalan’ın görüşlerinin ve çözümlemelerinin tekrar devreye girmesi şartıyla şiddetsizliğin sağlanabileceği istikametinde verdikleri mesajlar artmaya başladı. Zaten, bugüne dek Çözüm Süreci’ni yürüten bürokratik kapasite ve onları yönlendiren “açılımcı” siyasi kadrolar, 7 Haziran’dan beri Kandil ve HDP’yi “Öcalan’ı açığa düşürmek ve devre dışı bırakmakla” suçluyorlar ve bunların tekrar İmralı’dan talimat alacak çizgiye gelmesini bekliyorlardı! Bu kadrolar, bir yandan “Öcalan merkezli” yeni bir sürecin altyapı çalışmalarıyla uğraşırken, diğer yandan da yaklaşan erken seçim öncesi “milliyetçi” oyları kendilerine tahvil edecek şartları konsolide etmekle meşguller!
Ne 1999’da Öcalan’ın Türkiye’ye teslim edildiği süreci ve sonrasını zerre kadar ciddiye alıyorum, ne de Öcalan’ın “T.C” ile münasebeti odaklı tezleri… Ne şartla ve hangi mecburiyetle olursa olsun, bu memleketin gerek Türk’ünü gerekse Kürt’ünü, gerek askerini gerekse sivilini “öldüren” veya “öldürme emrini” vermiş birisiyle masaya oturulmasını, zül ve acziyet hatta onursuzluk olarak görüyorum!
MİT-Öcalan Müzakere Süreci’nde dahi elinden silahını bırakmamış; bırakın silah bırakmayı, 3 yıllık şiddetsizlik veya düşük şiddet profilli sürecini ‘meskûn mahal savaşı’ verebilecek düzeyde hazırlık yaparak geçirmiş bir terör örgütü var karşınızda…
Hâlâ bir bölgede veya Türkiye’nin tamamında “ayrıcalık istiyorum eğer vermezsen savaşırım” da ısrar eden ve gelinen aşamada Irak ve Suriye’deki çatışma alanlarıyla da direkt etkileşim halinde olan bu örgütle müzakere yapılmaz bilakis savaşılır! Çünkü “Devlet” olmak bunu gerektirir. Binlerce yıllık devlet geleneğine sahip olan bir Türkiye; nasıl olur da bir sorunu bu denli eline yüzüne bulaştırmasına, bu denli dış müdahalelere açık hale getirmesine ve dahi egemenlik haklarına onca ağır hasar almasına rağmen hâlâ müzakere süreçlerinden medet umar?
Kimin dediğini hatırlamıyorum ama zamanında Öcalan hakkında “1980’lerde, NATO doktrini çerçevesinde kendi katilini sahaya süren devlet; bu sefer de yine aynı içselleştirdiği küresel politikalar çerçevesinde, katilini bu sefer “lider” olarak sahaya sürmenin hazırlıklarını yapıyor” şeklinde tezler ileri sürülmüştü… Evvelden bu tezi acımasız bulurdum lakin Öcalan ile müzakere sürecinde bu teze hak verdirecek birçok gelişmeye şahit olduk: KÇK yapılanması, Kuzey Suriye’de oluşturulan Kürt kantonları, PYD yapılanması, Suriye’deki Kürt demografik yapısını diğer anasır üzerinde dominant hale getirecek projeler, Suriye ve Türkiye’deki ayrılıkçı Kürtler arasında kurulan tehlikeli etkileşim yolları, Türk-Kürt ortak ittifakı ile güçlenecek “Yeni Türkiye” tezleri vs…
Hatırlarsınız, daha önce Çözüm Sürecine meşruiyet kazandırmak isteyenler, Kürt sorununa ‘çözüm dayatma’ ve ‘müzakere sürecini ilerletme’ gibi bir ‘görev’ yükleyen ABD ve İngiltere’nin Çözüm Süreci’ne karşı olduğunu iddia ediyorlardı. Hem de bu ülkelerin Oslo’daki garantörlüklerine rağmen! Ama gelinen aşamada ABD başta olmak üzere çoğu Batı başkentlerinden peşi sıra “buzdolabına alınan” Çözüm Süreci’nin tekrar işletilmesi gerektiğiyle alakalı beyanlar geliyor! Yakında bu odaklardan, Öcalan’ın konumuyla ve geleceği ile alakalı direkt baskılarında peşi sıra geleceğinden emin olabilirsiniz!
Hülasa,
Artık öyle anlaşılıyor ki, şu seçim öncesi yaşadıklarımız “ölümü gösterip sıtmaya razı etmek” stratejisinin kodlarından ibaret! Eğer “Erken Seçim” sonrası ömürleri Çözüm Süreci’ne endeksli olanlar erke “tek başına” sahip olursa, Aralık 2012 ile 7 Haziran 2015 arası süreç tekrar yaşanacak! Çözüm Süreci’ni yöneten kadrolar bir yandan Öcalan üzerinden Kandil’i ikna etmeye çalışırken, diğer yandan da milleti ikna etmeye çalışacaklar! Yine ‘birileri’, bu çok bilinmeyenli macerayı ‘barış’ ve ‘derin stratejiler’ ambalajıyla millete kabul ettirmeye çalışacak! Griye sadece prensipte kabul edilen ve yerel/yerinden yönetimler yasası kılıfı içerisinde muhafaza edilen ‘özerklik’in anayasal teminata kavuşturulmasıyla alakalı formaliteler ‘milli proje” gibi millete yutturulmaya çalışılacak!
Bizler de “kör göze parmak” çaresizliğinde “varoluşumuzu mümkün kılan değerler üzerinden müzakere yapılarak barış sağlanamaz! Türkiye’nin egemenlik hakları müzakere ve pazarlık konusu haline getirilemez” deyip duracağız!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.