Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Esad ve Haşimi Rejimlerinin Yıkılışı

Esad ve Haşimi Rejimlerinin Yıkılışı

Siyaset aleminde ilkeler dışında hiçbir şey sabit değildir. Her şey değişkendir. Lükilli ecelin kitap. Her vadenin bir yazgısı var. Bunu kimse değiştiremez. 21 Mart 2011 tarihinde yani Arap Baharı’nın nevruz gününde Filistin gazetesi bir panel düzenler ve ardından panelde yapılan konuşmaların dökümü yayınlanır. Bu panelin konusu, ‘Nebevi müjdeler ışığında müstebit rejimlerin yıkılışıdır.’ Panelistler ise Yusuf Ferhat,  Salih Rakb ve Yunus Estel gibi konunun uzmanlarından müteşekkildir. Arap Baharı’yla birlikte zorba ve cebbar rejimlerin giderek yerine hilafetin kurulup kurulamayacağını tartışırlar. Bir de Arap Baharı’nın artçı sarsıntıları olup olmayacağını ve rejimlerin kendilerini tekrar yenileyip yenileyemeyeceklerini değerlendirdiler. Bu sürecin hayırhah bir süreç olmakla birlikte beşeri planda yeniden geri savrulmanın mümkün olduğuna ve rejimlerin en azından bazılarının kendilerini yenileyebileceğine parmak basarlar. Nitekim dedikleri veya öngördükleri gibi Mısır’da böyle olmuştur. Suriye’deki devrim ise hinterlandı itibarıyla; bölgesel ve küresel daralmalar nedeniyle gelgitler yaşamıştır. Bundan dolayı eski rejim beka umuduna kapılmıştır. İşte burada beşeri planı mukabil ilahi plan devreye giriyor ve devrim ateşinin sönmesine izin vermiyor. Küresel muvazaa ve komploya rağmen. Çünkü emri ilahi başka bir şeyi murat ediyor. İlahi plan ile beşeri planın senkronize olacakları an yakındır. Başka bir ifadeyle Allah bir şeyi murat ederse esbabını halk eder.

H

Salih Rakp eninde sonunda halkların üzerine musallat olan zorba rejimlerin yıkılacağına parmak basar hilafetin gelmesinin ise en az 20 yılı alacağını öngörür. Bendeniz ise ahir zaman olaylarının çok hızlandığını ve İsrail’in zevaline 7 yıl kaldığını sanıyorum. Dolayısıyla bunun mukaddimatı olarak Suriye ve Ürdün rejimlerinin kısa bir sürede yerle bir olacağına inanmaktayım. Elbette bunun kesin bilgisi Allah katındadır. Bununla birlikte herkes tahminini veya değerlendirmesini söylemekte serbest. Fasit daire aşıldığında ve hak zümre ortaya çıktığında olayların çok hızlı bir biçimde İslam lehine seyredeceğini ummaktayım. Ömer Bin Abdulaziz iki yılda devletin çarklarını tamir etmiştir. Önemli olan hak bölüğünün zuhuru ve fitnelerin bitmesidir. Fitnenin aradan çekilmesi ve perde olmaktan çıkmasıyla birlikte hak ile batıl ayrı cephelerde karşı karşıya geldiğinde hakkın galebesi ve zaferi kolay ve kesin olacaktır. Bidat oluşumlar ve alacalı rejimler görüş ufkumuzu daraltmakta ve kalkışımızı geciktirmektedir. Bundan dolayı nafiz güçler sürekli fitne üretmektedir. Fasit dairenin bir yerden kırılması lazım, ondan sonrası kolay. Kim niye savaştığını ve kim niye öldüğünü bilecektir. Bu da hak cephesini güçlendirecektir.

***

Filistinli allame Yunus Estel ise İsrail’in bölgeden temizlenmesinin bütün ümmetin elbirliği ve gayretlerinin bir araya gelmesiyle gerçekleşeceğini öngörmektedir. Elhak doğrudur. Yunus Estel, İsrail karşısında kurtuluş cephesinin Ürdün Nehri’nin doğu yakasına kurulacağını Yahudilerin de Ürdün Nehri’nin Batı yakasında konuşlanacaklarını ifade etmektedir. Hakkın otağı Doğu Ürdün, Batılın otağı da Batı Ürdün’de kurulacaktır. Bu da final kapışmadan evvel Ürdün rejiminin yıkılması anlamına gelmektedir. Yunus Estel de böyle öngörmektedir. Elbette öncesinde de Esad rejimi yele savrulacaktır. Başlangıçta işlevsel olarak İsrail’i korumak ve himaye etmek için kurulan Ürdün rejiminin yıkılması halinde İsrail’e 700 km’lik bir cephe hattı açılmış olacaktır.  Bu durumda sınırı korumak zorunda kalacak İsrail sınır boyunda 500 bin asker dikmek  zorunda kalacaktır. Bu takatini aşar. Ürdün ve Suriye rejimleri ise buna ihtiyaç bırakmıyor. İsrail’in sınırlarını kendileri koruyorlar.

 Merhum Suud Dışişleri Bakanı Suud Faysal ülkesinin sekter bir ülke olmadığını ve bütün Müslümanlara açık olduğunu ifade etmiş idi. Belki de buradan yola çıkan ve IŞİD ile fikri bağlantılarını ve fikri akrabalıklarını reddeden Suudi Arabistanlı Yazar Halit Dehil, ülkesinin hiçbir biçimde dini bir rejime sahip olmadığını yazmaktadır (http://alhayat.com/Opinion/Khaled-El-Dakheel/10729489).

 Bir de meseleye Ürdün zaviyesinden bakalım. Nidal İbrahim adlı yazar, Ürdün rejiminin dini yönü hakkındaki değerlendirmeleri analiz ederek bu ülkenin ne dini ne de laik bir ülke olduğunu vurgulamaktadır. Herhalde keyfi bir rejim olduğuna parmak basmak istiyor. Hiçbir referansı olmayan keyfi bir rejim. İsrail’e dayanak olarak kurulduğunun göstergelerinden birisi İsrailli general Avi Benyahu’nun ifşaatıdır. Ürdün Kralı Hüseyin, kardeşi Hasan Bin Tellal yerine oğlu II. Abdullah’ı veliaht atamak istediğinde İsrail’in nabzını tutar ve yeteneklerinin uygun olup olmadığını test etmelerini ve vaziyeti kendisine bildirmelerini ister (http://islammemo.cc/akhbar/arab/2015/02/16/231603.html ). İsrail için işlevsel bir öneme sahip olan Ürdün rejimi İsrail ile aynı refleksleri gösteriyor. Hayatta ve ayakta kalma adına İsrail’in bekçiliğini yapıyor. Sözgelimi Ürdün’de Filistin için yapılan faaliyetlerde  İsrail’e akredite olmayan  isimleri geri çeviriyor. En son Mescid-i Aksa mastabalarında ders veren ilmiye heyetinden Şeyh Abdurrahman Bukeyrat’ı Aksa’ya Yardım etkinliğine katılmasına ve ülkeye girişine izin vermemiştir. Bugün Ürdün rejimi birebir Beşşar rejimiyle olmasa bile BAE ve Mısır (Sisi) gibi rejimler kümesinde hareket etmektedir. İran ekseniyle de mugazele/ kompliman halindedir.    

Bu nedenle de II. Abdullah Ravza-ı Mutahhara’da dökmediği gözyaşını Anıtkabir’de dökmüştür.  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi