ABD’nin Köhne Ajanı PKK’nın Yılmaz Yardakçısı
Bu da kim?” diyenler olabilir.
Türkiye’de ABD’nin bir hayli köhne ajanı var. Köhne, yani eski… PKK’nın da bir hayli yılmaz yardakçısı var... İşte bu iki sıfatı birleştireni fazla yok...
Hayat serüveni onun ajanlık sıfatına yapışık dense yeri var.
68 kuşağının Dev-Genç lideri... O zamanki slogan, bittabiî “Kahrolsun Amerikan emperyalizmi”. 12 Mart müdahalesinden sonra Filistin’in yolunu tutuyor... Türkiye sınırını geçince öptüğü Suriye toprağını keşke heybesine atsa idi. Şimdi “ajan provokatörler müzesi”nde iyi bir obje olurdu. Filistin’e kaçtı diye sanmayın ki müslümanca bir mücadeleye heves etti. Şam’da masrafları karşılandı, lüks bir apartman dairesinde yaşatıldı. Arkadaşları 20 Şubat 1973 günü Nahr El Bared kampında İsrail bombaları altında can verirken, “tesadüfen” kurtuldu. Ver elini Avrupa!
Türkiye’ye gazeteci olarak döndü… Anavatan Partisi’ne, Turgut Özal’a yakın durdu. Eksen kayması bununla sınırlı kalmadı. Yıl 1984… Ortadoğu Üzerine Aykırı Düşünceler adlı kitabında ABD’yi tehdit olarak görürken, 90’lı yıllarda Amerikancılığı zahir oldu. 1998’de “Amerika’yı anti-Amerikan duyguların zerresi kalmayacak ölçüde yakından tanıdığını ve kavradığını” yazdı… 2000’lerin başında AB temsilcisi Karen Fogg’la “makbuzlu” alışveriş içinde olduğu yayıldı.
Ajanlık bu kadar.
Gelelim PKK muhibliğine… Telgraf Newspaper’a konuşmuş: “Kürtler ve PKK birbirinden ayrılamaz, artık çok geç. Devlet yarın sabahtan itibaren Kürtçe’yi okullarda serbest bıraksa, hatta aşırıya gidelim Türkçe’nin yanında resmi dildir dese ve demokratik özerklikten kastettiğinizi anladık, il genel meclislerinizi kurun hatta bayrağınızı da koyun diye eklese, gene bu sorunu çözemezsiniz. Çünkü aradan geçen zaman içinde 40 bin insan öldü diyoruz. Bu 40 bin kişinin 30 bini PKK’lı. Binlerce kişi hapis, binlerce kişi Avrupa’da diaspora yaratmış durumda. Bu kişilerin aileleri var. Bütün kültürel hakları versen bile bu insanlar kabul etmez. Çünkü dağdaki kişi veya hapisteki onun oğlu, abisi. Onlara ne olacak? “
PKK yaranı böyle düşünüyor mu bilmiyoruz, fakat onlar böyle düşünmelerinin gerektiğini birilerinin söylemesi lâzım, en uygunu da o!
Şimdi bu adam, Türkiye’nin Hitler döneminden beter bir totalitarizme saplandığını yazıyor. (Gidişat nereye? Türkiye nereye doğru? 03/09/2015)
Berlin’de Terörün Topografisi Müzesi’ni gezmiş. Bu 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya’ya dayatılan semitizm muhabbetinin mahsullerinden biri. “Ey Alman Yahudi’yi seveceksin, her fırsatta ondan özür dileyeceksin! Bu özrüne de kurumsallaştıracaksın!” İşte bu müze de o kurumsallaşmanın örneklerinden biri…
Naziler 1933’te yüzde 37.4 ile iktidara gelmiş. Ne kadar müthiş bir tesadüf değil mi? Tıpkı AK Parti gibi! Sonrası malûm!
Şimdi bu adam, demokrasi, hürriyet, insan hakları havariliği yapıyor. Türkiye’nin karnesinin bu anlamda zayıf, yetmez, berbat olduğunu savunuyor…
Peki, PKK’nin devlet tasavvuru nedir?
Yani siz onun demokrasi salçalı programlarına, beyanlarına bakıp, gerçekten demokratik bir yapı kuracağını mı sanıyorsunuz?
KCK yani, “Kürdistan Topluluklar Birliği”, “totaliter” yetmez, diktatöryal bir yapı kuracağını “KCK Sözleşmesi”nde açıklıyor. Onlara göre “Kişi hürriyetleri “yozlaşma”. Onların yönetimi “komünal demokrasi”. Yani Stalinist bir yönetim!
Hani bir zamanlar “Halk demokrasisi” denilen ülkeler vardı ya, hürriyetin “h” harfinin bile telaffuz edilemediği.
Eğer ”demokratik özerklik” uygulanabilse, olacaklar belli... Hitler’e rahmet okutacakları kesin!
“Ajan provokatörler müzesi”nde sana mutena bir yer ayrılacağından şüphen olmasın!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.