Namaza gevşek olanların duası kabul olmaz
Ali ibni Ebî Tâlib (Radıyallâhu Anh) Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in şöyle buyurduğunu rivayet etrmiştir:
“Her kim namazı hafife alırsa, Allâh ona on beş ceza ile azap eder. Bunların altısı ölümden önce, üçü ölüm anında, üçü kabirde, üçü de kabirden çıkışındadır.
Ölüm öncesindeki altı şeye gelince:
Birincisi; salihlerin ismi ondan kaldırılır.
İkincisi; hayatın bereketi ondan kaldırılır.
Üçüncüsü; rızkın bereketi ondan kaldırılır.
Dördüncüsü; namazı tamam olmadıkça hiçbir hayrı kabul edilmez.
Beşincisi; duası kabul edilmez.
Altıncısı; salihlerin duasından ona bir nasip ayrılmaz.
TEVBE EDEMEDEN ÖLÜR
Ölüm anındaki üç şey ise:
Birincisi; o kişi gerçekten susuz olarak ölür, yedi denizin suyu boğazına dökülecek olsa da suya kanmaz.
İkincisi; ansızın (tevbe edemeden) ölür.
Üçüncüsü; sanki dünyanın bütün demirleri, ağaçları ve taşları boynunda ve iki omuzundaymış gibi çok ağır bir halde ölür.
ALLAH KIZGIN OLUR
Kabirdeki üç şeye gelince:
Birincisi; kabir onun üzerine daraltılır.
İkincisi; kabri ona karanlık olur.
Üçüncüsü; (sorgu meleklerine cevap verirken) konuşacak dermanı olmaz.
Kabirden çıkışı sırasındaki üç şeye gelince:
Birincisi; Allâh-u Teâlâ’ya kavuştuğunda, O, kendisine çok kızgın olur.
İkincisi; hesabı çok zor olur.
Üçüncüsü; Allâh-u Teâlâ’nın huzurundan dönüşü cehenneme doğru olur, ancak Allâh-u Azze ve Celle’nin affetmesi müstesna (zira bu durumda cehennemden kurtulur)!” (İsmâîl el-İsbahânî, et-Terğîb ve’t-terhîb, no:1907, 2/780; Abdülkādir el-Geylânî, el-Ğunye, 2/186)
BEŞ HASLET
Hadîs-i şerîfte şöyle varid olmuştur:
“Namazı muhafaza eden kişiye Allâh-u Teâlâ beş haslet ikram eder.
Birincisi, geçim darlığı ondan kaldırılır.
İkincisi, kabir azabından kurtarılır.
Üçüncüsü, Allâh-u Teâlâ amel defterini ona sağ elinden verir.
Dördüncüsü, Sırat’ı şimşek gibi geçer.
Beşincisi, hesaba (çetin sorguya) tutulmadan cennete girer.
ON DÖRT CEZA
Namazdan uzaklaşıp gevşeklik yapana ise Allâh-u Teâlâ on dört ceza ile azab eder ki, bunların beşi dünyada, üçü ölüm anında, üçü kabrinde, üçü de kabrinden çıkışı sırasındadır.
Dünyada olanlara gelince:
Birincisi, ömründen bereket alınır.
İkincisi, suratından salihlerin sîması (iyilerin görüntüsü) silinir.
Üçüncüsü, her ne amel işlerse Allâh-u Teâlâ ona mükâfat vermez.
Dördüncüsü, kendisi için göklere hiçbir dua yükseltilmez. Beşincisi, sâlihlerin duasında onun için hiçbir nasip bulunmaz
AÇ OLARAK ÖLÜR
Ölüm sırasında kendisine isabet edecek olanlar:
Birincisi, şüphesiz ki o, zillet ve hakarete uğramış olarak ölür.
İkincisi, aç olarak ölür.
Üçüncüsü, susuz olarak ölür. O derece ki dünyanın denizleri kendisine içirilecek olsa susuzluğundan kanmaz.
Kabrinde kendisine çarpacak olan azaplar:
Birincisi, kabri kendisine o kadar daraltılır ki, kaburgaları birbirine geçer.
İkincisi, kabri ona ateş olarak tutuşturulur da böylece o, gece gündüz ateş közleri üzerinde döner durur.
GÜNEŞ DOĞANA KADAR DAYAK
Üçüncüsü, kabrinde ona: ‘Kel pehlivan’ adında bir yılan musallat edilir ki, onun iki gözü ateşten, tırnakları ise demirdendir. Her bir tırnağın uzunluğu bir günlük mesafedir. O yılan ölüyle konuşurken ona: ‘Ben kel pehlivanım’ der. Sesi çok gürültülü yıldırım sesi gibidir. O: ‘Rabbim bana emretti ki, sabah namazını terk ettin diye sana güneşin doğuşundan sonrasına kadar vuracağım. Öğlen namazını kılmamana karşılık seni ikindiye kadar döveceğim.
CEHENNEME SOKULUR
İkindi namazını zayi etmen yüzünden akşama kadar sana sopa atacağım. Akşam namazını terk ettiğin için de yatsıya kadar sana darbe indireceğim. Yatsı namazından sebep de sabaha kadar sana darbeler indireceğim’ der. Ona her darbeyi indirdiğinde ölü yerin içine yetmiş arşın batar. Böylece o, kıyamet gününe kadar kabirde azaba uğrar durur.
Kabirden çıkacağı zaman kıyamet durağında karşılaşacakları ise:
Birincisi, zor bir muhasebeye tutulmaktır.
İkincisi, Allâh-u Teâlâ’nın gazabına uğramaktır.
Üçüncüsü, cehenneme sokulmaktır.” (İbni Hacer el-Heytemî, ez-Zevâcir an iktirâfi’l-kebâir, 1/195-196; İbnü’l-Cevzî, Tezkirat-ü üli’l-besâir fî marifeti’l-kebâir, sh:41; Zehebî, el-Kebâir, sh:30; Reşîd er-Râşid ibni Mustafa, Tahzîrü’l-Müslimîn min terki’s-Salâti an vaktihâ ve tahrîmi terkihâ, sh:10-11)
Azık ve Binek
İsraf ve aşırı kısma olmaksızın orta bir nafakayla Mekke’ye binek üzerinde (günümüzde vasıtayla) gidip gelmeyi sağlayacak miktar mala mâlik olmaktır. Bu mal, evinden, hizmetçisinden, atından, silahından, elbisesinden, ev için gerekli olan eşyalarından, ailesinin ve varsa hizmetçisinin nafakasından, onların giyiminden ve borçlarını ödeyeceği miktardan fazla olarak bulunmalıdır. Fıkıh kitaplarımızda “Aslî (temel) ihtiyaçlarının dışında azık ve bineğe kadir olmak” ifadesinde geçen aslî ihtiyaçlar, yukarıda saydığımız şeylerdir.
VACİB DEĞİLDİR
Ebû Yûsuf (Rahimehullâh)ın: “Yukarıda saydığımız aslî ihtiyaçlarla birlikte, hacdan döndüğü zaman bir ay kullanacağı nafakaya da kadir olmalıdır” dediği rivâyet edilmiştir.
Bir kimsenin evini satıp daha düşük bir paraya ev satın alması ve artan parayla hacca gitmesi mümkün ise, böyle yapması fazîletlidir.
Fakat bu, onun üzerine vâcib değildir. Çünkü o, evinde oturmaya muhtaçtır.
MÂZUR GÖRÜLMEZ
Kerhî (Rahimehullâh)ın beyanına göre; Ebû Yûsuf (Rahimehullâh): “Bir kimsenin evi, hizmetçisi ve ailesinin nafakası olmasa, ama yanında onu hacca götürüp getirecek para olsa, bu parayı haccın gayrında kullanması uygun olmaz. Eğer bu parayı başka yerde kullanırsa günah işlemiş olur” demiştir. Çünkü o, paraya mâlik olduğu için hacca güç yetirmiş sayılır, bu yüzden haccı terketme konusunda mâzur görülmez. Zîrâ ev ve hizmetçi satın almayı terketmekle herhangi bir zarara uğramış olmaz.
İHTİYAÇ ÖNCELİKLİDİR
Evini veya hizmetçisini satmak ise böyle değildir. Çünkü onları satmakla zarar görür. “Ailesinin nafakası (azığı)” sözü tevillidir. Hacca gidiş-dönüş miktarı içerisinde gerekli olan azıktan fazla olan azık diye tevil edilir. Gidiş-dönüş zamanı içerisinde ihtiyaç duyulan azık, hacdan önceliklidir. Yani o azık olmadan kişiye hac vâcib olmaz. Nitekim bunu beyan etmiştik.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.