O Vinç Boşuna Devrilmedi
Bu alemde sinek bile sebepsiz uçamıyor. Ayağın bir taşa değiyorsa mutlaka bir nedeni vardır…
Mekke’nin bitmez tükenmez inşaatlarında kullanılan vincin kötü hava şartları nedeniyle devrilerek birçok hacının ölümü, birçoklarının da yaralanması geçen haftanın acı haberlerindendi. Şükrü Karatepe ismini ölüm listesinin ilk sırasında görünce içim cız etti.
“Eyvah bizim Şükrü.” dedim.
Sonra arayıp hasbıhal edince rahatladım, Şükrü hocanın da yakından tanıdığı adaşı merhum Şükrü Karatepe’ye birlikte fatiha okumayı ihmal etmedik…
Kur’an bizleri sürekli uyardığı halde olayları hep fiziki yönü ile tarif ederiz.
Belki de işimize öyle geliyor…
Mekke, yatırım ve de kazanç hırsı taşıyanların tahribatı ile karşı karşıya. Mekke sevimliliği yanında göklere yükselen binalar, beton yığınları…
Tarihi eserlerin yerle bir edilmesi bir tarafa...
Kabe gibi Müslümanlar nezdinde kutsal bir yeri olan mekanın yüksekliğinden daha da yüksek evlerin inşa edilmesi o mekana bir nevi saygısızlıktır.
Kapital Kabe’ye tepeden bakınca da, tarihin kadim sahipleri maneviyat dünyalarından söyleyeceklerini söylemekte geri durmuyorlar…
O taraftan gelen ebabil taşları vurduğunu yıkıyor… Ama kaç kişi anlıyor?..
Dünya Müslümanları Mekke topraklarına yağmur gibi para akıtıyor.
Ne var ki bu paralar silah fabrikalarına yetmiyor bile.
Hacının parası oradan çıkıyor Filistin’deki çocukların kalbine kurşun olarak saplanıyor. Anadolu’da Mehmetçik şehit düşüyor…
Mekke boğazına kadar zengin, diğer tarafta bir lokma ekmeğe kavuşmak için evlerini yurtlarını terk eden Müslümanlar okyanuslarda balıklara yem oluyorlar.
Sebepsiz hiçbir şey olmuyor dedik…
İbret verici bir olayı yeri gelmişken sizlerle paylaşmış olayım.
Öğle saatlerine doğru çevrede acayip bir koku.
Telsiz anonsundan:
“Filancının deri fabrikası yanıyor.”
İtfaiye söndürünceye kadar fabrikada hiçbir şeyi kalmadı.
Yangının çıkış nedenini sordum, “bir kıvılcım” dediler.
Kaynakçının pencere demirini kaynak yaparken çıkardığı bir kıvılcım koca binayı tutuşturmuş. Bir türlü aklım almadı, ama kimi dinlediysem aynı cevabı aldım.
Fabrikanın sigortası da olmayınca, patron oldukça üzüntülüydü.
Çocukları kendilerini yerden yere atıyordu.
İşim bitince patrona döndüm dedim ki: “Bir kıvılcımın bu kadar binayı nasıl yakıp kül ettiğini hala anlamış değilim.
İncinecekseniz sormayayım, değilse kafama takılan fakat resmiyetle alakası olmayan bir sorum var size.” Adam “hiç çekinmeyin sorun” deyince de sordum: “Zekat verir misiniz?” dedim.
Önce bir irkildi, sonra da başını önüne eğdi. Ben de tepki gösterecek diye düşünürken aksi oldu.
“Haklısınız savcı bey, ne demek istediğinizi analdım. Ömrümde zekat nedir bilmem, kimse de bana şimdiye kadar böyle bir soru sormadı, keşke sorsaydı, tüm servetim gitti…”
Şimdi anladınız mı o vinç neden devrilir?
O şehirler neden harap olur?
O fabrikalar neden yanar?
O insanlar denizlerde neden balıklara yem olur?..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.