Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Kâhya, Yahya ve Deniz Feneri

Kâhya, Yahya ve Deniz Feneri

Önce Osmanlı tarihinden bir ibret tablosu...
Biliyorsunuz Osmanlı Devleti çeşitli milliyetlerin, dillerin, dinlerin, mezheplerin, hatta renklerin harmanıydı. (Mozaik derken galiba bunu kastediyorlar).
Böylesine insan harmanı bir ülkede asayişi temin de güçtür, insanları bir birleriyle ve devletle barışık tutmak da...
Bu münasebetle anlıyoruz ki, orta zamanlarda Osmanlı Devleti’ni yönetenler yönetim anlayışı açısından emsalsizdiler. Bu sayede kurtla kuzu yürüyor, bir yabancı gezginin dediği gibi, “İstanbul’da kâinatın yüzünü kızartacak derecede yolundan çıkmış insan”a rastlanmıyordu.
Yine de nadir de olsa zaman zaman bozuk insanlar çıkıyordu. Yaklaşık yirmi milyon kilometrekarelik bir büyük coğrafya üstünde, kontrol edilemeyen kötü niyetli bozuk bazı insanların mevcudiyeti yadırganmamalıdır.
Bunlardan biri de Vezir Paşa’nın konağındaki kâhya idi. Günlerden bir gün Vezir Paşa, kâhyasını çağırdı ve dedi ki: “Geçenlerde Kâğıthane civarında deniz sefası yaparken fark ettim ki, bizim emektar kayık su alıyor.”
“Hallederiz Paşa Hazretleri” diyerek temenna etti Kâhya.
“Köftehor, bu iş o kadar kolay mı, nasıl halledeceksin?”
“Bu işten biraz anlarım Paşa Hazretleri. Kayık su alıyorsa, armuzlar (Güverte ve borda kaplama tahtalarının arasındaki aralık) sıcaktan açmış demektir, kalafat yaptırıp ziftletirsem sapa sağlam olur.”
“İyi o zaman, hadi git iyi bir usta bul kayığı ziftlet!”
Kâhya, daha önce de iş yaptırdığı kalafatçı Yahya Usta’yı buldu. Sıkı bir pazarlıktan sonra anlaştılar... Böylece Vezir Paşa’nın teknesi birkaç gün içinde kalafat edilip ziftlendi...
Kâhya aldı yanına Yahya Usta’yı, vardı efendisinin huzuruna, müjdeyi verdi: “Kayığınız hazır Paşa Hazretleri, ne zaman isterseniz Kâğıthane’de tenezzühe (geziye) çıkabilirsiniz.”
Vezir Paşa memnun memnun sordu: “Kayık iyice ziftlendi mi Kâhya Ağa?”
“Ziftlendi Paşa Hazretleri.”
“Peki bu iş bana kaça patladı?”
“On altına Devletlüm, benim hizmetim de cabası...”
Fiyat çok yüksekti. Paşa yerinden fırladı:
“Ne!.. Ben bu kadar parayla neredeyse Osmanlı donanmasını ziftletirim.”
“Ama öyle” diye ürkek ürkek karşılık verdi Kâhya, “İnanmazsanız Yahya Usta’ya sorun...”
Vezir hem kızmış, hem de kuşkulanmıştı. Yahya Usta’ya döndü:
“Söyledikleri doğru mu? Yani bu paraya sadece bir kayık mı ziftlendi?”
Oldukça korkup ürken, korkup ürktüğü için de baklayı ağzından çıkarmak zorunda kalan Yahya Usta, başını indirerek mırıldandı: “Yok, bu paraya sadece bir kayık ziftlenmedi.”
“Ya ne oldu?”
“Bir miktar da Kâhya ile Yahya kulunuz ziftlendik!”
O gün bugündür, başkasının parasını yemenin adı “ziftlenmek” olarak kaldı.
-
Sözü hiç dolaştırmadan söyleyeyim ki, Deniz Feneri’nin Almanya kanadında, ya da resmi adı ile Deniz Feneri e.V’de usulsüzlük belgelendi. Bunun hoş görülecek bir tarafı yok. Bundan hepimiz payımıza düşeni aldık!
Hiç birimiz “Almanya’dan bana ne” diyemeyiz. Özürle-mözürle de geçiştiremeyiz.
Dileğim bu işin Almanya ile sınırlı kalıp Türkiye’ye bulaşmaması... Bazı gazetelerde yazılıp çizildiği gibi, bu yolsuzluğun bir ucu Türkiye’deki Deniz Feneri’ne uzanırsa, bu tam bir felaket olur.
Böyle bir çürümüşlük yüz yılda temizlenmez.
Çoktan idrak etmemiz gerekirdi ki, yoğun para akışı olan kurumlar salt kişisel güvenle yönetilemez. Mutlaka denetim olmalı ve ipin ucu çok da sıkı tutulmalı. Denetimsizliğin ve beceriksizliğin, kaç “holding hayali”ni söndürdüğünü biliyoruz...
Büyük kârlar vaat edilerek Almanya’daki vatandaşlarımızdan toplanan milyonlarca doların nasıl çarçur edildiğine şahidiz. Bu olgulardan ders almamış olmanın basiretsizlikten ve ferasetsizlikten başka izahı olmasa gerektir.
Evet, yine “bizden biri”leri, yine “bizden insanlar”ın inanç damarına girip hayır ve hamiyet duygularına seslenerek topladığı paraları “amaç dışı” yerlere harcamış (en hafif tabir budur).
“Hayır” amaçlı verişlerin tümü elbette ki yerini bulmuştur, bunda kuşkumuz yok. Yani, hayır amacıyla verilen paraların bazı “hayırsızlar” tarafından amaç dışı alanlara kaydırılması, yapılan hayrı ortadan kaldırmaz. Ancak caydırıcı olur: Şimdiye kadar zerre kadar endişe duymadan veren dindar Müslümanlar tereddüde düşer, “acaba”lar kafaları tırmalamaya başlar...
En büyük tahribat da işte budur. “İnfak” duygumuzun, “hamiyet” anlayışımızın, şefkat ruhumuzun öldürülmesidir...
Çiftetelli Medyası (yahut Kartel) da günlerdir yaptığı yayınlarla bilinçli şekilde buna katkıda bulunuyor. Çok yazık oldu.
-
NOT: Bugün saat 14.00-22.00 arası Eyüp Sultan Kitap Fuarı’nda ve yarın yine aynı saatler arasında Sultanahmet Kitap Fuarı’nda kitaplarımı imzalayıp okurlarımla dertleşmek istiyorum. Müsaitseniz lütfen buyurun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi