Hakkı Hoca Hakka Yürüdü
Onun adını sanırım ilk defa 12 Eylül darbesinde duymuştum. “Hakkı Hocayı da tutuklayıp Maraş’a getirmişler” dediler. O zaman kim tutuklandı ise önce yaman bir işkenceden geçerdi. Belki hoca efendiye yapmazlardı ama içimiz parçalanmıştı bu haberden. Çok üzülmüştük.
O zaman Hakkı Hoca Efendiyi sordum, soruşturdum. Bu dönemde tutuklandığına göre ciddi bir şahsiyet demektir. Şunları öğrenmiştim: Göksün’de imamdır. Ama sıradan bir imam değildir. Bir tarikat şeyhidir. Kadiri dersi verir, zikir yaptırır. Meclisinde hoş sohbetler olur. Çevre insanının iman ve ahlakına hizmet eder. Sanırım şunu da duymuştum; hep beyazlar giyer.
Yıllar sonra Şeyh Akif Ceylan Efendi, onun adı anıldığında, “babam Fehmi Efendi ile sohbeti vardır. Ondan da bir nasibi vardır” gibi ifadelerde bulunmuştu. Ama onu ziyarete gitmemiş, onun da geldiğini duymamıştım. Demek kuvvetli bir bağ yoktu o cihetten.
Unuttuğum yoksa ben iki kere görüştüm kendisiyle. Birisinde Göksün’deki evinde ziyaret etmiştik. İhtiyarlık işte, tam hatırlayamıyorum ama galiba hanımının vefatı münasebetiyle taziyeye gitmiştik. Bizi hürmet ve huzurla karşıladılar. Hep sükunetle oturduk. Uzun boylu sohbete müsait değildi ortam. Sanırım fakirin ismini “fahrî vaizlik” münasebetiyle duymuştu. Aklımda uzun, tatlı ve ciddi bakışları kalmıştı. Çok mutlu olmuştum okşayan o nazarlarından.
Yıllar sonra yine bir gün Göksün Ulu Camiine yakın bir yerde çay içerken bulduk o muhteremi bir arkadaşıyla. Bir taksi insandık biz. Ben ona yakın oturdum istifade için. Onu tanımayan bizimkiler şuradan buradan sohbet ederken o hep sustu. Ben de susuyordum. Bir müddet sonra bana dönerek kısık bir sesle bazı tasavvufi şiirler okudu. Dervişmeşrepliği onu malayaniden alıkoyuyor, dine ve dünyaya faydasız görünen kelamdan susturuyordu. Ama gönül ehli bulursa bülbül gibi şakımaya hazırdı anlaşılan. Yine sessiz ve huzurla ayrıldık birbirimizden. Bunun bu dünyada son görüşmemiz olacağını nereden bilecektim!
Bu kadar biliyorum rahmetliyi. Belki derin bir ilmi yoktu. Çünkü onun ortamı yoktu yaşadığı zamanlarda o havalide. Maneviyattaki derinliğinden söz etmeye ise bizim hem halimiz yoktur, hem de haddimiz değildir. Bildiğimiz bir şey varsa, kıraç bozkırlarda yetişen bir çiğdem gibi içe işleyen bir hoca, karlar altından başını gösteren bir öksüz çiçeği veya bir kardelen gibi umut aşılayan bir maneviyat eri, beyaz bir gül gibi huzur bahşeden bir dervişti. Salkım söğütler gibi sessizdi belki, ama dikkat ederseniz rüzgâr önündeki çamlar gibi derinden inleyen, içinden çok şeyler söylemek istemesine rağmen herkese söyleyemeyen, sadece inleyen bir insandı.
Merhumun oğlu Abdullah Demir kardeşimiz, şu anda Kahramanmaraş’ımızın 12 Şubat İlçesi müftüsüdür. Yeni atandığında ziyaret etmiştik. Sağolsun, bugünlerde unutulan bir sünneti işleyerek kendisi de tevazu gösterip iade-i ziyarette bulunmuştu. bu arada geçen sohbetlerimizde babasının çok ciddi hastalığından bahsediyordu. Allah biliyordu ya, dünyadan tertemiz gitmek için dert musibetleri vesilesiyle sabır ve rıza sularında yıkanıyor, ötelere pîr-u pâk gitmek için son hazırlıklar yapılıyordu. Gelen bir mesajla bugün duydum ki, Hakkı Hocamız Hakka yürümüş. İnna lillah ve inna ileyhi raciun. Allah rahmet eylesin. Mekanı cennet olsun.
Sevgili Abdullah Demir dostumuz, o babanın bize bıraktığı bir berekettir hamdolsun. Şimdi ona taziyelerimizi bildirir, sağlık ve mutluluklar içinde uzun ömürler dileriz kendisine de, hane halkına da, akrabalarına da.
Allah Teâlâ ümmeti muhammede merhamet eylesin, işlerini ıslah etsin, sıkıntılarını gidersin. Vakti saati geldiğinde güzel bir ölüm nasip ederek hepimizi cennetinde cem eylesin. Amin.