Emperyalist Kuşatma İç Meselemiz Oldu!
Yaklaşık yetmiş senedir mahallenin kabadayısının yanında dolaşıyoruz. Arada bir bu kabadayının ensemize indirdiği tokatlara ve bizi kullanmasına rağmen, ona bağımlılıktan kurtulamıyoruz! Bazen o kabadayının yanımızda olmasını avantaj sanıp, sağa-sola caka satıyoruz! Bu kabadayının; Afganistan’da, Filistin’de, Keşmir’de, Pakistan’da, Irak’ta ve Afrika’daki performansını ve geride bıraktığı enkazı bilmemize rağmen, ne vakit o kabadayı ‘hıyarım var’ dese, “stratejik ortak” gazıyla ona ‘tuz yetiştirme’ derdine düşüyoruz!
Önce Irak’ta şimdi Suriye’de süreç hep böyle işledi… Aynı delikten aynı yılanlara defalarca sokulmaktan usanmadık! Şimdi Irak’ta yaşadıklarımızı benzer gerekçelerle Suriye’de de yaşamaya başladık! ‘Türkiye kesinlikle Suriye ile sıcak bir çatışmaya girmemeli’ diyoruz lakin oyun çoktan yazılmış ve roller dağıtılmış! Tıpkı Irak’ta olduğu gibi! Kendi elimizle sıranın bize geleceği şartları olgunlaştıracak politikalara alet oluyoruz! İnşallah‘keşke bu işe bulaşmasaydık’ diyecek noktaya gelip ağır bedeller ödemeyiz..! Allah bu milletin ve tüm mazlumların akıbetini hayreylesin…”
Yukarıdaki alıntı cümleler “ne oldu da Suriye ile düşman olduk?” sorularının ülkemizi yönetenlerce cevapsız bırakıldığı veya demagojilerle geçiştirildiği dönemde; yani ABD ve müttefiklerinin ipiyle, ‘Suriye’ye sabah girsek, ikindi namazını Emevi Camii’nde kılarız!’ gazıyla dipsiz Suriye kuyusuna girmeye can attığımız ilk zamanlarda kaleme aldığım bir yazımdan…
Gelinen aşamada, öngörüsüz bir şekilde gözünü budaktan sakınmadan Suriye Süreci’ni yürüten ve nasıl motive edildiklerini çok merak ettiğim kadroların yaptığı hesapların hiç biri tutmadı! Hatta aynı zihniyete sahip kozmopolit bürokratik kapasite tarafından yürütülen Çözüm Süreci’ndeki gibi, Dimyat’a pirince giderken, evdeki bulgurdan oldular! Nihayetinde “keşke bu işlere bulaşılmasaydı” noktasına gelindi! Bir dış politika meselesi olan Suriye Meselesi, yaşanılan onca hayal kırıklığı ve alınan ağır hasar sonucunda Türkiye’nin bir iç meselesi oldu!
Gönül isterdi ki, bazılarının iddia ettiği gibi bölgede “oyun kurucu” olsaydık, lakin değiliz! Önce, uzun bir kıyı şeridine sahip olduğumuz Akdeniz’de hâkimiyet mücadelesi anlamına da gelen doğalgaz çıkarma konusunda, eloğullarının gösterdiği kudreti gösteremedik! Sonra Batı’da yani Ege’de, 1549 yılında Kanuni Sultan Süleyman döneminde alındıktan sonra, Lozan ve Paris Antlaşması da dâhil, adanın kendilerine geçtiğini gösteren bir belgeye ve hakka sahip olmayan Yunanistan tarafından silahlandırılan “Bulamaç” ve “Eşek” adaları başta olmak üzere 16 adanın işgaline sesimizi çıkartamadık! Şu anda Suriye’de, ‘tek kutuplu dünya düzeni’nden memnun olmayan ülkeleri ve dahî halkları ufak ufak yanına çekmeye başlayan Rusya ve İran’dan sonra, Çin’in hatta ve hatta Kuzey Kore’nin operatif hamlelerini “seyretmek” zorunda kaldık!
Suriye’de ve Doğu Akdeniz’de gidişat bizim aleyhimize işliyor! Suriye’deki vekâlet savaşlarında top bizim sahamıza düşmek üzere!
Kimse bu saatten sonra ABD ve Rusya gibi iki imparatorluğun Suriye için savaşacağına inanıp kazasız-belasız aradan sıyrılacak hesaplı gelecek tasavvurunda bulunmasın! Yarım yüzyıllık soğuk savaş süresince, onlarca olaya rağmen doğrudan çatışmayan bu ülkelerin “direkt” çatışacağını düşünmek fanteziden başka bir şey değildir!
Bu ülkeler direkt karşı karşıya gelmezler. Anavatanları dışındaki çıkar alanlarında, ileri karakolları ve oluşturdukları devlet altı örgütlenmeler vasıtasıyla savaşırlar! Bunlar, kendilerini lider ülke sanan taşeronlarını savaş alanlarında tepiştirirken, olan çimenlere olur!
Hülasa,
Kendisinden bugünkü Rusya ile geçmişteki S.S.C.B arasında bir kıyaslama yapması istendiğinde Vladimir Putin şöyle cevap vermiş:
“Sovyetler Birliği’ni özlemeyenin kalbi, geri getirmeye çalışanın beyni yoktur!”
Keşke bizi de, Osmanlı’ya böyle mantıkla yaklaşan insanlar yönetseydi!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.