Din Bid’atçilerden Reformculardan Öğrenilmez
SAPIKLARIN, bid’atçilerin, reformcuların, light ve ılımlı İslamcıların kitaplarında, makalelerinde yazılı olan bilgilerin hepsi bozuk değildir. Belki yüzde doksanı doğrudur ama bunların arasına sapık, bozuk, çarpık fikirler, görüşler, yorumlar serpiştirmişlerdir.
Onların kitapları, içlerinde bir kısım doğrular bulunmasına rağmen okunmamalıdır.
Müslümanlar İslam’ı icazetli alim ve fakihlerden öğrenmelidir.
Kişi, dinini reformculardan, İslam’da yenilik ve değişiklik isteyenlerden, bid’atçilerden, Fazlurrahmancılardan, mezhepsizlerden öğrenilirse sapıtır.
Bid’atçiler, sapıklar Ehl-i Sünnet Müslümanlarını doğru yoldan saptırmak için mezhepler kalksın, herkes Kur’an Müslümanı olsun diyorlar.
Ehl-i Sünneti sapık fırkalarla bir tutmak büyük bir adaletsizlik ve insafsızlıktır.
Ehl-i Sünnet herhangi bir fırka değildir. Asıl Kur’an Müslümanlığı Ehl-i Sünnettir.
Ehl-i Sünnet ile Gurabiye fırkası hiç bir olur mu?
Gurabiye fırkasının veya mezhebinin ana inancı şudur: Hz. Muhammed ile Hz. Ali birbirlerine iki karganın birbirine benzediği gibi benziyorlarmış. Cebrail’e, vahyi Hz. Ali’ye getirmesi emrolunmuş ama o şaşırarak yanlışlıkla Hz. Muhammed’e vermiş… (Gurab Arapçada karga demektir.)
Ehl-i Sünnet ne Gurabiyeyle, ne diğer bid’at ve dalalet fırkalarıyla bir tutulamaz, eşit görülemez.
Herkes Kur’an’da birleşsin, mezhepler kalksın sözü dinde anarşiye ve kaosa yol açar.
Doğru söz şudur: Bütün Müslümanlar Kur’an’ın doğru yorumunda, Sünnetin doğru yorumunda, Sevâd-ı Âzam dairesinde, Cadde-i Kübra’da, Selef-i Sâlihîn anlayışında, Cumhur-i Ulemanın görüşünde birleşsinler.
Dinin, Allah’ın rızasına uygun doğru yorumunu Resulullah (Salat ve selam olsun ona) yapmıştır. İslam’ı en iyi anlayanlar ilk üç kuşaktır, yani Ashab, Tâbiîn ve Tebe-i Tâbiîndir. Ehl-i Sünnetin icazetli uleması ve fukahası onların yolundadır.
Resulullah’ın Sünnetini bilmeden Kur’anı yanlışsız tefsir etmek ve İslam’ı doğru anlamak mümkün değildir.
Bir kimsenin din alimi olması için sade bilmek yeterli olmaz… Bu bilginin yanında icazet olması gerekir. Ucu Resullerin Seyyidine kadar uzanmayan ve ulaşmayan bir icazete sahip olmayan kimse din alimi olamaz.
Kur’an elbette dinimizin, Şeriatımızın ana kaynağıdır ama bu, her Müslüman Kur’anı kendi re’y ve hevasıyla yorumlayabilir mânasına gelmez.
Kur’anı yorumlayabilmek için tefsir icazetine sahip olmak gerekir. Müfessir olabilmek için on dört ilmi iyi öğrenmiş olmak gerekir. Bunlara bir de, Allah’ın salih ve muttaqi alim kullarına verdiği vehbî ilmi eklemek gerekir.
İlmi olmayan cahillerin, kendi kafalarına ve işkembelerine göre Kur’anı yorumlamaya kalkmaları, ondan hüküm çıkartmaları dini yıkmak, tahrip etmek demektir.