İnsanın Canavar Yanı
“Zalim” ve “cahil” insanın “hayvan” yüzünü gördük geçen hafta Ankara’da. Suriye, Irak, İtalya, Yunanistan ve Balkanlarda toplu halde görüyoruz. “İnsan insanın kurdu olmuş”. Ve bu kanıksanmış, felsefe olmuş ve sistemlerin özünü teşkil etmiş.
Yazık. Çok yazık. İnsanlık bu değil. Olmamalı en azından. Hele de İslam’dan sonra buna asla razı olamayız.
İnsan bu evren içinde başıboş bırakılsaydı acaba neler olurdu? Nasıl bie canavara kesilirdi? Bunu bilmek şöyle dursun, kestirmek bile zordur.
Yüce Yaratıcımızdan bu kadar Peygamber Efendilerimiz (Aleyhimu's Salatu ve's Selam) ve onlar aracılığı ile suhuflar, kitaplar geldiği halde, insanlar zaman zaman İslam toplumlarını oluşturdukları ve Allah’ın dinini bireysel ve toplumsal hayatlarında yaşadıkları halde, ara ara da olsa İslam Medeniyetini gördükleri halde, yani o güzel nimetleri tecrübe edip yaşadıkları ve onlardan istifade ettikleri halde, inkara düştüklerinde, hatta zaman zaman ikrarda oldukları halde bile nasıl canavarlaşıyorlar ve birbirlerini çiğ çiğ yiyorlar görüyor ve okuyoruz.
Mehmet Akif “cahiliye Devri”ni anlatırken bir yerde şöyle der:
Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta,
Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi.
Fevzâ bütün âfâkını sarmıştı zemînin,
Yaygındı bu gün şarkı yıkan tefrika derdi…
Kimse “bu o devirlerdeydi” demesin. Bu kadar teknik ve medeniyette gelişmiş insanın gerek I. Ve II. Dünya savaşlarında, gerekse günümüzde yapılan Bosna Hersek, Azerbaycan, Filistin, Afganistan, Irak gibi ülkelerdeki savaşlarda insanın canavarlığından hiç bir şey kaybetmediğini maalesef gördük.
Mehmet Akif’in Safahat’ı sanki bir “Harabat” sanki bir yangın yeri. İşte birkaç örnek:
İlâhî, altı yüz bin müslüman birden boğazlandı...
Yanan can, yırtılan ismet, akan seller bütün kandı!
Ne ma'sûm ihtiyarlar süngüler altında kıvrandı!
Ne bîkes hânümanlar işte, yangın verdiler, yandı!
Şu küllenmiş yığınlar hep birer insan, birer candı!
* * *
Şu mezarlar ki uzanmış gidiyor, ey yolcu,
Nereden başladı yükselmeye, bak nerde ucu!
Bu ne hicrân-ı müebbed bu ne hüsrân-ı mübin...
Ezilir rûh-i semâ, parçalanır kalb-i zemin!
Azıcık kurcala toprakları, seyret ne çıkar:
Dipçik altında ezilmiş, paralanmış kafalar!
Bereden reng-i hüviyyetleri uçmuş yüzler!
Kim bilir hangi çenâatle oyulmuş gözler!
"Medeniyyet" denilen vahşete lâ'netler eder,
Nice yekpâre kesilmiş de sırıtmış dişler!
Süngülenmiş, kanı donmuş nice binlerle beden!
Nice başlar, nice kollar ki cüdâ cisminden!
Beşiğinden alınıp parçalanan mahlûkat;
Sonra, nâmûsuna kurbân edilen bunca hayat!
Bembeyaz saçları katranlara batmış dedeler
Göğsü baltayla kırılmış memesiz vâlideler!
Teki binlerce kesik gövdeye âid kümeler.
Saç, kulak, el, çene, parmak...Bütün enkâz-ı beşer!
Bakalım, yavrusu uğrar mı, deyip, karnından,
Canavarlar gibi şişlerde kızarmış nice can!
İşte bunlar o felâket-zedelerdir ki, düşün,
Kurumuş ot gibi doğrandı bıçaklarla bütün!
Müslümanlıkları bîçârelerin öyle büyük
Bir cinâyet ki: Cezâlar ona nisbetle küçük!
* * *
Küfrün o sefil elleri âyâtını sildi:
Binlerce cevâmi' yıkılıp hâke serildi!
Kalmışsa eğer bir iki ma'bed, o da mürted:
Göğsündeki haç, küfrüne fetvâ-yı müeyyed!
Dul kaldı kadınlar, babasız kaldı çocuklar,
Bir giryede bin âilenin mâtemi çağlar!
En kanlı şenâ'atle kovulmuş vatanından,
Milyonla hayâtın yüreğinden gidiyor kan!
İslâm'ı elinden tutacak kaldıracak yok...
Nâ-hak yere feryâd ediyor. Âcize hak yok!
Acaba bu güzellikleri hiç görmeselerdi, gördüklerinden hiç ders almasalar da dünya hayatını bildikleri gibi yaşasalardı, canavarlığın haddi hududu nerelere varırdı? Bunu bilmek şöyle dursun, hatta kestirmek bile gerçekten zor. Bunu düşünmek ve tahmin etmeye çalışmak bile dehşet veriyor.
İslamsız dünya hayvanlar cehennemidir. Kendimizin de İslam’ın da kıymetini bilelim ve dünyaya hakim kılalım.
Öncelikle kendi ülkemizde…