Siyasî düello
Bugünün gündemi, AK Partili Dengir Mir Mehmet Fırat ile CHP'li Kemal Kılıçdaroğlu arasındaki söz düellosu. İkisi de yaptıkları işin hakkını veren politikacılar. Fırat, zor zamanlarda hep ön safta elinde kılıç, vuruşan ve risk alan bir politikacı. Kılıçdaroğlu ise Romalı senatörler gibi politikayı "lütfen" yapan diğer CHP'lilerden farklı. Muhalefette de politika yapılabileceğini, hatta bireysel çabalarla gündem oluşturulabileceğini gösteriyor. Ne diyelim: "İyi olan kazansın" mı?
Hayır.
Önce, bu tartışmaların veya düelloların demokrasinin erdemi olduğunu teslim etmemiz lâzım. Demokrasi siyasî fikirlerin, çabaların, projelerin rekabete sokulması demek. Kılıçdaroğlu ile Fırat'ın bugünkü tartışmaları gibi, birbirine zıt tezleri savunanlar, birbirlerini suçlayanlar karşı karşıya gelecekler ve bizler kimin neyi, nasıl savunduğunu göreceğiz. İki taraf da bizi ikna etmeye çalışacak. Bizler de kimin haklı, kimin haksız olduğuna karar vereceğiz. Bu arada siyasette neler olup bittiğini en yalın ve sade biçiminde takip etmiş olacağız.
Demokrasi, siyasî rekabetin, yani iktidar mücadelesinin olabildiğince şeffaf, olabildiğince adil bir şekilde yapılmasına fırsat veren rejim. Bu yüzden her anı bu tür karşılaşmalarla geçen demokratik rekabeti "gerilim" veya "savaş" olarak eleştirmek doğru değil. Ayağında iken topu taca atan Baykal gibi, "sadece konuşmak yetmez" diye askerleri kışkırtmak, siyaseti gerçek bir savaşın ateşi içine sürmek demek. Demokrasi dışı olan bu.
Yeter ki konuşalım ve konuşmaya devam edelim. Bu yolda kaybedenler geleceğin galipleri olurlar. Topu saha dışına atanların ise maçı kendisinin kazanma şansı kalmaz.
Son günlerde artan siyasî gerginliği, demokratik rekabetin sınırları içinde değerlendirmek lâzım. Belki de tersine demokrasinin aktörleri, siyaset dışından gelen gerginliği yumuşatıyor ve çözüyor.
Bugünün siyasî gerginliğinin arkasında Ergenekon soruşturması var. Bu soruşturma kurumlaşmış çıkar ilişkilerini ve çıkar dengelerini alt-üst etti ve etmeye devam ediyor. Bu kadar kapsamlı ve derin bir örgütün tasfiye edilmesi sadece suç işleyenleri değil, çok geniş bir çıkar ağını yerle bir edecek zincirleme reaksiyonuna yol açtı. Bu çıkar ağı içinde CHP'lilerin, kendini solcu olarak niteleyenlerin, işadamlarının, mafya örgütlenmelerinin ve en önemlisi medya mensuplarının olduğu anlaşılıyor. Kimi, kendi geleceğini Ergenekon düzenine bağlamış, kimi de işin kendisine dokunmasını engellemeye çalışıyor. Bütün bu çabalar siyasî hayata gerginlik olarak yansıyor.
Anormal olan durum bu.
Ergenekon davası 20 Ekim'de başlayacak. Ek iddianamenin bayram sonrasında mahkemeye verileceği söyleniyor. Ama dava, bütün ayrıntıları ile kamuoyu önünde yargılanıyor, zanlıların suçsuzluğu ispatlanıyor ve beraat ettiriliyor. Bu acele, bu telaş niye?
Siyasetin Ergenekon üzerinden bir rekabete girmesi ve yargılara ulaşması bir dereceye kadar anlaşılır bir şey. Asıl anlaşılmayan medyada kapsamlı bir Ergenekon mahkemesinin hızla hüküm vermesi. Siyasetten çok medya bu konuda taraf ve siyasete demokrasi dışından ithal edilen gerginlik asıl medya aracılığıyla yükseliyor. Ergenekon'un cinayet işleyen bir terör örgütü olduğu bile unutturuluyor.
Tekrarlayalım: Siyasî alanda yükselen gerginlik Ergenekon soruşturmasının eseri. Bu gerginlik, AK Parti liderinin taktik açılımı ile medyayı da içine alan bir gerginliğe dönüştü. Taktik bir açılım; zira kaçak dövüşen medyayı da bu gerginliğin açık tarafı haline getirdi. Tarafları netleştirdi.
Kılıçdaroğlu ile Fırat arasındaki tartışma, siyasetin savaş şartlarında yürüyen ana gövdesi ile karşılaştırılınca her şeye rağmen, centilmence bir düello olarak kabul edilmeli.