Kötülüğü İyilikle Savmak 2
O sorunun cevabı şöyledir:
Hiç şüphesiz güzel dinimizden ve tecrübelerinden. “Kötülüğü İyilikle Defetmek” bir İslam ilkesidir. Allah Teâlâ kutsal kelamında buyurur ki:
“İyilikle kötülük bir olmaz. (Sen kötülüğü) en güzel şekilde sav. O zaman (bakarsın ki) seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost oluvermiş. Bu (kötülüğü iyilikle savma olgunluğu)na ancak sabredenler kavuşturulur. Buna ancak (hayırdan) büyük pay sahibi olan kimse kavuşturulur.”(Fussilet 34-35)
“İşte onlara, sabretmelerinden ötürü mükâfatları iki kere verilir; onlar kötülüğü iyilikle savarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan (hayır yoluna) harcarlar. Boş söz işittikleri zaman ondan yüz çevirirler ve “Bizim işlerimiz bize, sizin işleriniz size. Size selâm olsun (haydi hoşça kalın), biz cahillerle (sohbet etmeyi) istemeyiz” derler.”(Kasas, 28/54-55)
Kötülüklere karşı iyilikle mukabelede bulunmak, iradesi güçlü ve olgun insanların yapabileceği, gerçekleştirilmesi en zor fakat en değerli âdâb-ı muaşeret ilkelerindendir. Şerli ve saldırgan kimselerin kötülüklerini zararsız hale getirmek, ıslah edip iyiye yönlendirmek gerçek Müslümanların ve olgun iman sahibi insanların gerçekleştirebileceği bir erdemdir.
Kötülüklere misli ile karşılık vermek gayrı meşru değildir. Bununla birlikte yerine göre hataları affetmek büyük bir erdemdir. Hatta sadece affetmekle yetinmeyip yapılan kötülüğe karşı iyilikle mukabelede bulunmak erdemin en üst noktasıdır. İslâm ahlâkı kötülüğe iyilikle muameleyi gerçek bir erdem olarak kabul ve tavsiye eder. Çünkü insanlar kendilerine iyilik yapılmasından hoşlanırlar. İyilik kötü duyguları yok eder, sevginin çoğalmasına fırsat verir.
Hacı Kalay Emmi bu konuda iyi bir ders veriyor ve güzel bir örnek oluyor. Bunu gençliğimize iyi anlatmalıyız. Fenâlığa iyilikle karşılık vermek öğrenilebilen bir erdemdir. Özellikle küçük yaşta yapılan telkinler çocuğun bu erdemle çok erken tanışmasına imkan hazırlar. Çocuklara, haksızlığa uğrasalar bile ideal ahlâk ölçülerinden ayrılmamayı öğretmek gerekir. Çocuk bir kötülükle karşılaştığında ilk olarak kötülükle cevap vermeye hakkı olduğunu düşünmemelidir. En azından iyilik yapana iyilik, kötülük yapana haksızlık yapmama ilkesini onlara benimsetmek gerekir. Yeni yetişen nesil, başta en yakınları olmak üzere insanların kusurlarını bağışlayabilme erdemini gösterebilmeli, kötülüğe iyilikle karşılık verebilmeyi başarabilmelidir.
Bu zor bir iştir. Ama verdiği güzel netice o zorluğu kolay kılar. Fena sözlü kendini bilmezlere karşı iyilikte bulunmak onların kalplerini yumuşatıp yaptıklarına pişman olmalarını sağlayabilir. Akıl ve basiret sahibine yakışan, öfke ve hiddete yumuşaklık ve sükunetle cevap vermektir. Akıllı ve erdemli kişiler, aleyhlerinde meydana gelen durum ve olaylardan etkilenmeyerek hasımlarına sabır ve tahammülle galip gelmeyi, iyilikle kötülüğün üstesinden gelmeyi bilirler.
Bizde bu ahlakı yakından ilgilendiren iki kelime vardır: Müdara ve Müdahene.
Müdahene, gücü yettiği halde, haram işleyene mani olmamak, dalkavukluk yaparak, birinin gönlünü alırken, İslamiyet’in dışına çıkmak, günaha girmektir. Bu çirkin bir huydur.
Müdaraya gelince, kendisine veya başkalarına zarar gelme korkusundan dolayı iyiliği emretmek ve haramı men etmek mümkün olmazsa, böyle durumlarda fitneye mani olmak için susmaya, müdara denir. Müdara, dini zarardan kurtarmak için dünya menfaatinden vermek, insanlarla iyi geçinmektir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
“Allahü teâlâ, farzları emrettiği gibi, müdara etmemi de emretti.” (Hakim)
“Müdara etmek sadakadır.” (Deylemi)
“Şerefinizi mallarınızla, dininizi de dilinizle, (müdara ederek) koruyun!” (İbn. Asakir)
“İyi geçinmek aklın başıdır.” (Beyheki)
Mevlânâ, Moğolların toplumu birbirine kırdırdığı, Müslümanlara zulmettiği bir dönemde yaşıyordu. Erdemli ve iffetli bir duruş sergiliyor, insanlara insan olduklarını hatırlatan kuşatıcı tavırlarıyla: “Siz siz olun düşmanınıza bile yedirin, doyurun. Düşmanlığından vazgeçer. Vazgeçmese bile kalbi yumuşar” diyordu. Hiç şüphesiz Mevlânâ dersini, Kur’an ve sünnetten alıyordu.
“Kötülüğü iyilikle karşılamak, düşmanımızın bizimle dost olmasını sağlayabilir” ilkesini hayat tecrübesiyle iyi bir yönetici olan Abraham Lincoln da biliyordu. Bir gün ona:
- Düşmanlarına neden bu kadar iyilikte bulunuyorsun? Elinde güç ve imkan varken onları neden yok etmiyorsun? diye sorulduğunda, şöyle dedi:
- Ben onlara iyi davranmakla, onlarla güzel geçinmek suretiyle zaten onları yok etmiş olmuyor muyum?!
Evet, iyilik karşılığında yapılan iyilikler çabuk unutulur. Ama kötülüğe karşı yapılan iyilikler kolay kolay unutulmazlar.