MÜSİAD'ın önerileri
MÜSİAD, önceki gün Başbakan'a kapsamlı bir rapor sundu. Bu raporun MÜSİAD'ın web sitesinde yer alan bir özetini okudum. Bazen siyasetin harareti, yapay gündemler ile yükselirken, bulunduğumuz yeri tespit etmek için kerteriz noktası gibi sağlam ölçülere ve harareti düşürecek "serinkanlı" müdahalelere ihtiyacımız oluyor. MÜSİAD'ın raporunu bu gözle okumak lâzım.
Rapor, Türkiye'yi tehdit eden iki "belirsizlik"ten bahsediyor. Birincisi küresel finansal kriz; ikincisi ise çevremizde derinleşen küresel güç mücadelesi. İkisi de siyasette ve ekonomide "sistematik risk" anlamına geliyor. MÜSİAD, raporunda bu riskleri; düşük büyüme, ihracatın durağanlaşması, artan işsizlik, azalan istihdam oranları, gelir adaletsizliği, yabancı sermaye girişinin azalması, finansman sorunları, kur riski, enflasyon ve faizler olarak sıralıyor.
MÜSİAD'ın hükümete yönelik önerileri ise siyasal alanda belirsizlikleri azaltarak ekonomik istikrarı tehdit eden riskleri ortadan kaldırma mantığına dayanıyor. Ekonomik istikrar için siyasî istikrar talep ediliyor. Siyasî istikrar ise statükoyu sürdürerek değil, değişerek istikrarsızlaştırıcı faktörleri ayıklamakla mümkün. Bu önerilerin ilk sırasına "yeni anayasa" yapımının yerleştirilmesi bu yüzden isabetli. Yine belirsizlikleri ortadan kaldırmak için AB üyelik süreci ve Ulusal Program öne çıkartılıyor. Türkiye'nin, enerjisini boşa harcamaktan kurtulması ve ortak paydalara sahip olması için Ulusal Program çok önemli. Dünyaya uyum sağlarken kendimiz için de sağlam ölçülere uygun yeni bir siyasî-ekonomik düzen tesis etmiş olacağız.
MÜSİAD, ekonomik alanda bankacılık ve finans sorunları başta olmak üzere KOBİ'leri merkeze alan, "iyi yönetişim" önerileri sıralıyor. Yabancı sermaye sorunu ve kâr transferlerinin artması üzerinde haklı olarak duruluyor. Cari açık konusunda reel sektörlerin yapısına uygun çözümler öneriliyor.
MÜSİAD raporunun sihirli kelimesi "istikrar". Türkiye'nin istikrara ihtiyacı var. İstikrar birbirine bağlı olarak her alanı etkiliyor. AK Parti'yi % 47 ile iktidara taşıyan ve son günlerin keskin tartışmalarında Başbakan'ı avantajlı hale getiren hep bu istikrar kozu. AK Parti, istikrarın mimarı olarak hükümet ediyor. Rakiplerini bu kozla dize getiriyor.
Siyasî gerginliği bir imaj sorunu, ekonomik istikrarı ise gerçeğin kendisi olarak görmek gerekir. Orta halli bir işadamı ile ayak üstü konuşmuştum. 1994'te her şeyini kaybettiğini, sonra tekrar toparlandığını, 2000 ve 2001'de tekrar darmadağın olduğunu ama yine ayakları üzerinde doğrulduğunu anlatıyordu. "Şimdi Allah'a şükür kazanıyorum" derken, siyasî istikrar için tecrübelerinden süzülen kendi bireysel gerekçesini temellendiriyordu.
Küresel ekonomik krizin basit ve geçici bir kriz olmadığı ortada. Küresel kapitalizm komünizmin tekniklerini kullanarak ayakta kalmaya çalışıyor. ABD Başkanı Bush, dünkü "ulusa sesleniş"i ile 700 milyar dolarlık şirket kurtarma operasyonuna halktan destek istedi. Bu konuşmadan önemli bir ayrıntı: Bush, pazarın işlemediğini söylüyor.
Çok kuvvetle muhtemeldir ki, 20 sene önce sosyalist sistemin çöküşü gibi, finans kapitalin yönettiği küresel kapitalizmin darmadağın olmasına adım adım yaklaşıyoruz.
MÜSİAD'ın istikrar vurgusu, elimizdeki asıl korumamız ve sürdürmemiz gereken gücü ifade ediyor. Türkiye, küresel rekabetin eylem alanında istikrarını muhafaza etmek zorunda. İstikrarın muhafazası ise istikrarı tehdit eden parazitlerin temizlenmesine bağlı. Yeni anayasa bu yüzden kritik ehemmiyete sahip. Yeni bir anayasaya sahip olmak demek, siyasal istikrarı dış faktörlere ve tesadüflere terk etmek yerine halka ait güçlü bir siyasî iradenin eline vermek demek. TÜSİAD'ın da "anayasa konvansiyonu" adıyla yeni bir anayasa üzerinde durması demek ki tesadüf değilmiş.
Krizler istikrarı tehdit eder. Ama iyi yönetilmiş ve başarıyla aşılmış krizler, kalıcı istikrara da ebelik yapmış olurlar. MÜSİAD'ın raporunu siyaset kurumunun mutlaka dikkate alması lâzım.