Emeğe saygı ve vicdan meselesi
Yeni öğretim dönemi başlarken Boğaziçi Üniversitesi'nde yeni rektörün 'gerici' kalkışması tepki topladı, hem de kendi öğrencilerinden ve öğretim üyelerinden. Üniversitelerin özgürlükçü ve de özgürleştirici rollerini görmezden gelenlerin işleri gerçekten zor. Özgür düşüncenin kalelerinde yasakları savunmak, kılık kıyafet zaptiyeliği yapmak, kendi öğrencilerini sınıflara sokmamak savunulabilir bir tutum değil.
Üniversitelerde başörtüsünün 'yasak' olduğunu ifade eden bir 'yasa' var mı? Yok. Aksine Yükseköğretim Yasası, 'Yürürlükteki yasalara aykırı olmamak koşulu ile yükseköğretim kurumlarında kılık kıyafet serbesttir' hükmünü taşıyor. Yasak nereden çıkıyor peki? Anayasa Mahkemesi, bu yasayı yorumlarken başörtüsünün bu serbestlik içinde değerlendirilemeyeceğine hükmetmiş! Yasa 'serbesttir' diyor, memurlar 'yassak hemşerim' yorumu yapıyor. 'Keyfî yönetim' diye buna derler işte...
Bu keyfîliğe son vermek isteyen Meclis, şubat ayında bir anayasa değişikliği yaptı; eğitim hakkının ve fırsat eşitliğinin altını çizerek öğrenciler arasında ayrımcılığa son verdi. Ama keyfî yönetimi alışkanlık edinen devlet memurları Meclis'in anayasayı değiştiremeyeceğine hükmetti bu sefer de. Ne yetkileri vardı buna ne de hakları...
Haydi, 'yasak' diyelim üniversiteye başörtüsüyle girmek size göre. Önceki gün Taraf'tan Yasemin Çongar çok güzel ifade etti: 'Yasak olması hak olmadığı anlamına gelmiyor'. İnsanlık tarihi yasaklara karşı kazanılmış hakların da tarihi. Kimsenin, yasaklara razı olup oturacak hali yok. Yasak dediğiniz, toplumun çok büyük bir çoğunluğunun iradesine vurulmuş bir yasak. Halkın en az yüzde yetmişi üniversitelerdeki zorbalığın sona ermesinden yana. Yani, halk kaldırın diyor bu yasağı, halkın 'hizmetçileri' olması gereken, halkın vergileriyle geçinen kamu görevlileri direniyorlar. Ne yapmalı halk, söyler misiniz?
Artık konunun bir hukuk meselesi olmadığı ortada; biraz da vicdanlarınızın sesini dinleseniz, çünkü bu bir vicdan meselesi. Öğrencileri, binbir zahmetle kazandıkları üniversitelerde öğrenim görme haklarından yoksun bırakmak acı vermeli insanlara, geceleri uykusuz bırakmalı.
Düşünebiliyor musunuz? Boğaziçi Üniversitesi'nde bir bölüm kazanmanız için sınava giren yaklaşık 1,5 milyon kişi arasında ilk onbine girmeniz gerekiyor. Bunu başarmak için daha çocuk yaşlarda arkadaşlarınızla oynamaktan vazgeçiyorsunuz, çalışmayı tercih ediyorsunuz. Okul sonraları dershaneye gidiyorsunuz, sinemaya gitmek yerine. Ailenizle vakit geçirmek, eğlenmek, kaynaşmak yerine disiplinden vazgeçmiyor ve çalışıyorsunuz. Daha çocuk yaşta gelecek kaygısı, iyi bir eğitim almak arzusu, geleceğinizi iyi bir eğitimle biraz da olsa 'kurtarma' arayışı sırtınıza biniyor. Uykusuz, tedirgin geceler geçiriyorsunuz. Ne psikolojiniz ne de ergenlik sürecinden geçmekte olan bedeniniz bu kadar yükü, derdi kaldıracak durumda değil. Ama siz direniyorsunuz, başarmak istiyorsunuz ve en az 4-5 yıllık bir emeğin, kararlılığın, maddî ve manevî fedakârlığın sonunda kazanıyorsunuz Boğaziçi'nden istediğiniz bir bölümü. Ama tam siz emeğinizin karşılığını aldım derken üniversite kapısında birileri 'yassak hemşerim, başörtüsüyle giremezsin' diyor.
Başörtülü genç kızları Boğaziçi'nin kapısından almayanlar kendi kızları kılık kıyafetlerinden dolayı üniversite kapılarından döndürüldüğünde neler hissederler? İsyan etmezler mi? Onca emeğe ve umuda vurulan vicdansız darbelerin hesabını sormazlar mı?
Çok mu zordur bu çocukların emeklerine, başarılarına saygı duymak. Birazcık empati, birazcık. Siz olsaydınız 4-5 yıllık emeği yok edilmek istenen, umutları karartılmak istenen, ne yapardınız?
O başörtülü öğrencilerin ailelerini düşünün? Çocukları iyi bir eğitim alsın diye yıllarca para harcıyorlar, emek harcıyorlar, çocuklarıyla umutlanıyorlar, gururlanıyorlar... Sonra, üniversite kapısında bir rektör çıkıp 'yassak kardeşim' diyor?
Hadi canım sen de! Nereden alıyorsun insanların hakkını ve emeğini gasp etme hakkını? Hani eşitlik, adalet? Nerede vicdan?