Alimlerin Parçalanması
Yukarıda “yanlışın başlangıcı” anlatılmıştı. Şimdi de bu yanlışın sebepleri üzerinde duralım isterseniz.
Geçmişte alimlerin zalim idarecilerle düşüp kalkması neden hoş görülmedi? Neydi bunların sebepleri? Niçin din, dünya ve ahiret için tehlikeliydi?
Alimlerimiz bu sebepleri çok geniş olarak izah etmişlerdir. İşte bir kaç satır başı:
1. Dünyaya meyil ve muhabbete sebep olur. Oysa bu, her günahın başıdır.
2. Haram yemeye sebep olur.
3. Elindeki ilim nimetini küçültmüş olur.
4. Zalimlere meyil, onlara muhabbet ve destek verdirir. Oysa bunlar cehennem sebebidir.
5.İnsanların zalimleri sevmelerine ve aldanmalarına sebep olur.
6. Emr-i bilm’aruf, nehy-i anilmünker, yani iyiliği emir, kötülüğü nehiy vazifesini terk ederek günahkar olur. Oysa haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.
7. Yağcılık, dalkavukluk, iki yüzlülük, yalancılık, riyakarlık, kıskançlık, kin, nefret ve düşmanlık gibi bir çok kötü huylara sebep olur.
8. Allah’a, Resulüne ve müminlere karşı vazifelerini yapmayarak hain olur.
9. Hakkı batılla değiştirdiği için dinden çıkar.
Velhasıl dünya ve ahiret her haraplığının esas sebebi, vazifesini yapmayan alimlerdir. Onlar vazifelerini hakkiyle yapsalardı, idareciler düzelirdi. İdareciler düzelince halk da düzelirdi. “Alimin ölümü alemin ölümüdür” diye boşa denmemiştir. Alim manen ölünce, alem de ölür. Yani küfür, şirk, fısk ve zulüm alemi ifsat eder, tahrip eder, öldürür.
Oysa alimler; “Alimin Önderliği” kitabımızın “Alimin Sorumluluğu” bölümünde de anlattığımız gibi, Allah’ın kendilerine verdiği vazifeleri ifa etselerdi, kendileri gibi alem de ıslah ve imar olurdu.
Bizim çağımızda daha acınacak bir durum ortaya çıktı; devlet ve yöneticiler, “Şeriat mülgadır” diyerek “İslam Hukuku”nu yürürlükten kaldırdılar. Onun yerine, devlet ve milletin yönetimi için batıdan, yani bizim dünyamızı işgal ederek insanımızı öldüren, ülkemizi yağmalayan sömürgeci düşmanlarımızdan, İslam’ın amansız düşmanı olan Hıristiyan ülkelerden kanunlar alıp uyguladılar.
Bütün bunları yaparken halka hiç danışmadılar, hatta sormadılar bile. Sanki onlara “Bunlar senin yararınadır. Sen cahil olduğun için şimdi bilmiyorsun, sonra öğrenir bize teşekkür edersin.” Diyerek istemedikleri kanunlara zorla boyun eğdirdiler.
Artık idarecilerin, İslam hukukunu bilen alimlere ihtiyacı yoktu. Bunun için, İslam hukukunu öğreten okulları kapattılar ve şeyhu’l islam’ların, kadıların, fakihlerin, müderrislerin, dersiamların işlerine son verdiler.
Bu sefer ne oldu biliyor musunuz?..
“Beterin de beteri var” denildiği gibi, geçmişteki yanlışlara rahmet okutan bir durumla karşı karşıya kalındı.
İnsanlar, idarecilerin gözüne girmek ve devletten bir makam kopararak dünyalık mal, makam, şan, şöhret, itibar elde edebilmek için, İslam kanunlarını öğrenmeyi bırakarak, hatta ona hakaretler ederek batılı ecnebilerin hukukunu öğrenmeye koyuldular. Kısa zamanda muratlarına da erdiler.
Daha da garipsenecek ve acınacak, ibret alınacak bir şey oldu: Kocaman kocaman sarıklı, sakallı bir çok alim, fakih, ve mollalar, sarıklarını çözdüler, sakallarını kestiler ve İslam “irtidat” hükmünü verdiği halde onlar, batı menşeli bu kanunların uygulanabileceğine fetva verdiler. Allah’ın kanunlarına ters düşen ve onu küçümseyen kanunları seve seve uyguladılar...
Üstelik kalktılar, müslüman halka, yaptıklarının Kur’an ve sünnete uygun bir İslamî davranış olduğunu söylediler.
İşte yakın tarihimizdeki “Bel’amlaşma”nın macerası...
Geçmişte: “İdarecilerle düşüp kalkanın kalbi ölür, belki de imansız gider” diyenleri haklı çıkaran tipik bir süreç. Bunlar şimdilik dile getirebileceklerimizin bir kısmı. Bakalım bir gün arşivler açılırsa daha ne sürprizlerle karşılaşacağız.
Bu sürecin ortaya çıkardığı en acı gerçek ve elbette ki en kötü ve en tehlikeli sonuç; halk ile alimlerin arasının açılmasıdır. Daha doğrusu, resmi ülema ile halkın arasının açılması...
Bu da başka bir acı gerçeğin ifadesidir; ülemanın kendi arasında bölünmüşlüğü, parçalanmışlığı, birbirleriyle mücadele eder duruma düşmüşlüğü.
İşte alimlerin önderliğini en olumsuz etkileyecek olan da budur.
Bir başka ifadeyle, İslam’ı ortadan kaldırmak isteyenlerin istediği de zaten bu!
Bunun için işin başından başlamalı ve İslam’da idarecilerin ve alimlerin konumunu, birbirleriyle olan müspet ve menfi ilişkilerini derinlemesine gözden geçirmeliyiz.