Cemal Nar

Cemal Nar

Bu Eğitim Sistemiyle Gitmez

Bu Eğitim Sistemiyle Gitmez

Ama neler oluyordu bizlere? Gün geçtikçe altımızdan bir dünya kayıyordu. Hayallerimizin balonları patlıyor, ümit gülüşenimiz soluyor, içimizi bir sam yeli kasıp kavuruyordu. Kerpiç kerpiç dökülüyorduk.

 Eskiden kendi mesleğimizle, Cibril (a.s.) ve peygamberler (as) ile bir irtibat kurarken, şimdi git gide dünyevileşiyorduk. Kökümüze kurt mu  girmişti?

Kendimi yokluyorum. İşimiz bitti mi bizim? Ne münasebet.

 İktisadi durum mu etkiledi? Hayır, Fakirliğe razıydık, kaldı ki orta halliydik.

Peki, neden  dava aşkımız bitiyor, hizmet heyecanımız sönüyor, meslek sevgisi gidiyordu?

Sevgimiz, şefkatimiz, merhametimiz, takvamız, vakarımız, tevazuumuza ne olmuştu ki,     sabırsızlaşıyor, huysuzlaşıyor, kızıyor, kırıcı oluyorduk? Kibir mi, öfke mi, istihza ve istihkar mı kapladı ki kalbimizi, öğrencilerimizle aramız git gide açılıyordu? Yaklaşmak istedik­çe uzaklaşıyorduk birbirimizden. Uzaklaştıkça soğuyorduk. Neden bakışımız bulanmıştı birbirimize?

Eksik olan neydi?

Genel kültür mü? Özel branş bilgisi mi? Öğretmenlik vasfımız mı? Yenileyemeyişimiz mi kendimizi, geri kalış mı günümüzden,  güncelimizden? Ne oluyordu da aşık olduğumuz mesleğimizden soğuyorduk? Öğretme davamız niye gün geçtikçe soluyor, pörsüyordu?

Niye çalışmıyordu talebelerimiz? Niye ilgi uyandıramıyorduk? Seviye mi tutturamadık? Muhabbeti mi ayarlayamadık? Samimiyetimizi mi anlatamadık?

Yoksa şu soğuk resmî binalardan mı? Sistemden mi yoksa? Ama bunlar daha önce de vardı.

Sık sık değişen eğitim sistemlerinden mi? Bakanlığın “herkes sınıfını geçecek. Başarısız öğrenci yoktur. Başarıyı arayıp bulacak, kimseyi sınıfta bırakmayacaksınız” gibi bilenle bilmeyeni bir tutan saçma sapan anlayışından mı?

Verdiğimiz bilgilerle cari sistemin aykırılığından mı? Uygulama alanı olmayışından, üniversitede bir işe yaramayışından mı? Neden öğrencimiz kitap almıyor, deftere not tutmuyor, hatta öğretmeni bile dinlemiyordu?

Niye o güzel ahlâkın kaybı Allah’ım? Neden kaynaklanıyor bu namazsızlık, niyazsızlık, saygısızlık, sevgisizlik, kanatsızdık, tembellik? Neden bu takvasızlık? Neden ilgi yokluğu, merak yokluğu, ilmî tecessüs yokluğu? Nerde bağlılık? Nerde okula saygı, kitaba saygı? Derse saygı, kaleme kâğıda saygı? Nerde öğretmene saygı ve güven ve teslimiyet?

Şimdi öğrencilerime nasıl davranacağımı şaşırmış bulunuyorum. Dışarıda saygılı, içeride ifrit bir kitle. Neler oluyor bize?

Ne yapmalı?

Devletin derdi başka, bakanlık ihmalkâr, okul idaresi vurdumduymaz, öğretmenler olarak sanki biz de Allah’tan arıyormuş gibiyiz. Ne olacak bu işin sonu böyle?

Öğrenci okumaktan o kadar bezmiş ki, öğrencilikten o kadar uzaklaşmış ki, öğrenci demeye bin şahit gerek. Ders çalışma bitmiş, bari dinleseler ya!  Ne gezer. Çeyreği uyur, çeyreği konuşur, çeyreği dinler, çeyreği hiç yok.

Yaklaşsan şımarıp üstüne atlıyor, uzaklaşsan dünden memnun, kopup gidiyorlar. Vazife istesen senden kötüsü yok. Kızgın ve öfkeli bakışlar karşısında nasıl üzülmezsin, nasıl kızmazsın, nasıl kahrolmazsın?

Ne yapmalı?

Bilmeden sınıf geçmek isterler, sen üzülürsün. Olmaz öyle şey dersin. Zayıf verirsin, bu sefer onlar üzgün ve kızgın. Aran açılır gider sevgili öğrencilerinle. Bir sevgi erozyonu başlar ister istemez.

Sevginin bittiği yerde eğitim ne gezer?

Bakanlığın sık sık değişmekten dikiş tutmayan uygulamalarına göre sınıfta kalma yok. Gelinen noktada böyle bir korku da yok. Üstüne üstlük, görev yaptığın için takdir edecek yerde, aynen öğrenci gibi bir de idare kızar, devlet kızar. Veliler, bir sürü maliyete mal olan durumdan memnun olmaz haliyle kızar…

Son katıldığım müfettiş toplantısında başmüfettiş aynen şöyle demişti: “Hala anlamadı bu eski kafalar? Yahu başarısız öğrenci yoktur diyoruz, niye anlamıyorsunuz?”

Bir de “geri kafalı” olduk mu?

Daha hakaretin gerisi gelecek bu gidişle. “Sizi gidi çağdışı dinozorlar sizi” demeye çok kalmadı herhalde.

Fakat olanları da hala bir türlü anlamazsın. Yahu bilenle bilmeyen nasıl bir olur? Bir devletin, bir bakanlığın bir teamülü olur, bir geleneği olur, bir kuralı olur, bir disiplini olur. Bir dediğini öbürü tutmayan çelişkiler yumağı bir kargaşa ortamında eğitim mi olur? Yazık değil mi bu ülke insanına?

Aklın almaz, haliyle kendi bildiklerini, aslında onların daha önce öğrettiklerini uygulamak ister ve “Çalışmayan çeksin cezasını. Eğitim, adalet bunu gerektirir. Bu kadar masraflarla bu kadar emekler kendisine sunulmuş. Ama o nankörlük yapıyor da tepiyorsa bütün bunları, sonucuna da katlanmalı” dersin ve bilenle bilmeyen bir olmasın diye karnesine zayıf notu verirsin.

Verirsin de ne olur?

Kötü olduğun yanına kar kalır. Çünkü zayıf verdiğin öğrenciler için yeni bir sınav açarlar.  Seni de almazlar komisyona. Başka öğretmen mi yok?  Bir de bakarsın ki senin zayıf diye bıraktığın öğrencilerin hepsi iyi yada pekiyi almışlardır o sınavda…

Nasıl mı almışlar?

Gelin bu kadar ihaneti de söyletmeyin burada. Öğretmenliği daha fazla küçülttürmeyin… Tahmin edin, yiğitlik sizde kalsın.

Hadi sen o sınıfta kendini sevdir ve saydır. Ve iştahla ders anlat.

Eğer biz hak ve özgürlükleri kullanmada, hukukun üstünlüğünde, sosyal barış ve adaleti sağlamada, refah seviyesi ve gelir dağılımındaki dengede,  bilim ve teknolojide, milli savunmada ve daha başka alanlarda dünyadan geri kalmışsak, hatta ezilmişsek, sömürülüyorsak, yağmalanıyorsak, bunun altında yatan imansızlık ve cehaletten başka nedir ki? İnsanımızın kaybolması nedendir? İnsanımızın ve uygarlığımızın?

“Başka okullar daha berbat" diyorlar.

Doğrudur.

"Sizin öğrenciler, ileride iyi olurlar" diyorlar.

İnanıyorum. Kuşkum yok buna. Bu konuda çok tecrübelerimiz var.

Ama neye yarar bunca yıllar heba olduktan sonra?

Neye yarar “Ba'de Harabi’l Basra”?

Milli Eğitim bir şeyler yapmalı. Hükümet, devlet bir şeyler yapmalı. Bu eğitim sistemiyle gitmez.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cemal Nar Arşivi