Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

Ramazan bitti ameller gitti

Ramazan bitti ameller gitti

Bugün Arife günü olduğu için kitap tanıtımı yok. Yazının başlığı sadece beni ilgilendiriyor. Ramazan'ın başlangıcından bugüne kadar geçen 29 günlük süreye baktım, uykum dışında hayırlı bir amel işlediğime pek kanaat getiremedim.
Allah’tan umut kesilmez. Elbet oruç ibadetimin kabulü için dua ettim ama Ramazan ayının muhtevasına uygun bir ay geçirmediğim de ortada. Tabii yine de yazdığım ve yaptığım şeyleri, inandığım değer yargıları doğrultusunda yaptım fakat Ramazan-ı Şerifin muhtevası hepsinden daha önemliydi.
Allah ibadetlerinizi ve ibadetlerimi kabul etsin. İnşaallah kabul edilenler sınıfına dahil olurum veya kabul edilenlerin hürmetine paçayı yırtarım. Çünkü bir kısım “huzur bozucu bozguncuların” belirlediği gündemlerin arkasında koşmaktan Ramazan'ı yaşayamadık.
Aklım başıma yeni mi geldi? Hayır, yeni gelmedi ama şeytan taşlamak nefsimin daha hoşuna gittiği için, koca Bir Ramazan'ı boşa geçirdiğime inanıyorum. Galiba meramımı, çocukluğumda yaşadığım bir Ramazan gününü anlatarak daha iyi dile getirebilirim.
Oruç tutmaya kaç yaşında başladığımı bilmiyorum, dedemin dediğine göre yedi yaşında başlamışım ama ben dokuz yaşındaki orucumu daha iyi hatırlıyorum.
Bir kış günüydü, Şubat’ın sonu gibi sanki. Bayram münasebetiyle Ankara’dan köye gitmiştik ve bayrama iki gün vardı. Gittiğimizin ertesi sabahı hayvanlar yaylıma gitmemişler, arazi karla kaplı ve don olduğu için evde kalmışlar. Sabah dedem ahıra girdiğinde ineklerden birinin olmadığını görmüş. Köyün içini aramış ama bulamamış, sonra babama haber verdi ve arama işlemine başlandı fakat bulunamadı.
İneği arama vazifesi herkese pay edildi, arazide arama işi de bana verildi. Koca araziyi kışta kıyamette arayıp ineği bulacaktım. Yanıma bir arkadaşımı alarak araziye çıktım ama göz gözü görmüyordu. Köyü ve tarlaları sis öyle sarmıştı ki, görüş mesafesi iki metre bile değildi. Bu kadar yoğun duman içinde biz araziye doğru yürümeye başladık.
Epey gittikten sonra ileride bir karaltı görüp ona doğru koştuk. Gördüğümüz karaltı, bizim inekti, etrafını çevirip köye getirmek istedik fakat beceremedik ve daha da uzaklara doğru koşmaya devam etti. O kaçtı, biz kovaladık, o kaçtı biz kovaladık.
Sonunda en az 3 km gittikten sonra inek de durdu biz de durduk. Her üçümüz de burnumuzdan soluyorduk, sis hâlâ yoğun bir şekilde devam ediyordu. Yine her üçümüzde hareketsiz bekliyorduk. Birimizden birimiz hareket etse, yine kovalamaca başlayacaktı.
Epeyce dinlendikten sonra hareket edelim dedik ama susuzluk ve açlık bizi bezdirmişti ve tabii kımıldayacak halimiz kalmamıştı. Hele susuzluk öyle bir ıstırap veriyordu ki, su bulsak içecektik ama yoktu. Oruç falan olduğumuzu unutmuş, arazinin ortasında bir yudum suya hasrettik ve istediğimiz tek şey suydu, ineği falan es geçmiştik.
Derken bir hamle daha yaptık, inek yine kaçmaya başladı. O kaçtı biz kovaladık, o kaçtı biz kovaladık ve nihayet inek, köyden uzaktaki bize ait bir bahçeye varıp kamp kurdu. Bahçeyi tanıdığı için oraya kendini attı ve birden uslandı. Artık yanına yaklaşabiliyorduk, ama takatimiz iyice tükenmişti.
Oturduğumuz yerde arkadaşımla birbirimize bakarken, gözlerimiz yerinden fırlamış, ağzımız bir karış açık kalmış, “Ne yapacağız” diye bekliyorduk ki, bahçedeki lahanalara gözümüz ilişti. Yine ikimizde konuşmadan lahanalara saldırdık ve bir güzel lahanaları aşırdık. Kısa bir süre sonra susuzluk öyle bir safhaya geldi ki, bir testiyi hiç ara vermeden içebilirdik.
Neyse lafı uzatmayalım, elimizdeki iple ineği bağladık ve köye doğru yola koyulmadan önce bahçemizin üstündeki pınardan da kana kana suyumuzu içerek yola revan olduk. Ezan okunmasına yakın nihayet eve varıp, olup biteni anlattık.
Dedem işi fark etti, orucu yediğimizi anladı, çünkü zıpkın gibiydik. Dedi ki; “Çocuk olduğunuz için Allah sizi affedebilir ama hayvan kovalanmaz. Hem kendinize hem hayvana yazık etmişsiniz. İnekle insan bir olur mu, birinde akıl var diğerinde yok. İneklerin peşinden koşarsanız işte böyle orucu da yersiniz, kendinizi de yorarsınız, hayrınızı da yok edersiniz.”
Yaşanmış böyle hikayelere kıssadan hisse diyorlar değil mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Öztürk Arşivi