Eruygur Paşa uyandırıldı!
Her kim olursa olsun, hasta olana geçmiş olsun temennisinde bulunmak görevimizdir. İnsan olmanın görevi... Benim asıl dikkatimi çeken o değil, uyutmak numaralarıyla uyandırmanın üslubu pek garip... Bakıyorsunuz, insanlar bir ömür boyu laikçilik, Kemalizm gibi saplantı haline gelen resmi ideolojilerde uyutuluyor.
Hatta Şef devrinin ilkokul kitaplarında bile vardı... Uyu uyu yat uyu...
Bir ömür uyutulduk.
Sonra da uyanmak için düşüp bir tarafımızın kırılması gerekiyormuş!
Onu da, İttihatçılar Osmanlı Devleti’ni bölüp parçalatıp becerdiler... Şef’in de Türk milleti tarihinde travmatik hatıraları kaldı...
Şimdilerde uykumuz kaçtı mı bilemem ama, ille de düşeceğiz ki uyanalım! Başka türlü olmuyormuş...
Uyandırıldı diyorlar...
Yani kendiliğinden uyanma yok, uyandırıldı!
İnsanız, hayatımız doğrular yanında hatalarla da doludur. Ne var ki bu hataları ya ağır bir hastalık eşliğinde, ya da tam da öteki tarafa gitmeye yolcu olduğumuzda anlarız.
Aklımıza gelir ki, yaptığım hatalardan nasıl dönebilirim?
İşte o an... Veda saati... Işıkların sönüp perdelerin araya gireceği saatler... Dönmek istesen de dönemeyeceksin. Zamanın, solukların, gücün yetmeyecek.
Yolun sonuna doğru uzun bir yolculuk, yapayalnız... Elinde bir çanta, içerisinde de amellerin... İstediğin kadar çırpın, faydasız...
Şu anda bütün gözler Tolon paşada...
Avukatı “Tahliye olmamız için bizim de düşüp bir yerimizi mi kırmamız gerekiyor?” diyor... Şayet başka türlü uyanma olmuyorsa, demektir ki kural bu...
Basındaki değişik söylentileri okuyoruz.... Bu uyandırılma olayı cezaevinden “kırışı kırma” projesi mi diye soruyor vatandaş.
Eline, sağlık kurulu raporu geçiren, bakıyoruz ki ertesi sabah dışarıda... Ölümcül raporlarla dışarıya salınan militanlar, ertesi gün Kandil Dağları’nda Mehmetçikle savaşıyor.
Olaya hukuk açısından baktığımızda, tahliye nedenleri arasında hastalık diye bir mazeret yoktur. Hükümlülerde ancak, ölümcül hastalıklarda af müessesesi olur. Bu yetki de sadece cumhurbaşkanına aittir.
Tutukluların hasta olanları, cezaevinde yatmazlarsa da, cezaevi denetiminde tam teşekküllü bir hastanede tedavi olurlar... Tahliye olmazlar. Tahliye olsalar bile yine de hastanede yatacaklarına göre tahliyenin bir anlamı kalmaz...
Olurlar, diyen varsa ben de onlara söyleyeyim... Cezaevlerinde Tolon paşanın hastalığından muzdarip binlerce hükümlü ve tutuklu vardır.
Denemesi bedava.. Adalet Bakanlığı cezaevlerinde tedavi olan hastaların sayısını istesin de görün bakalım, prostat ne kelime, tüberkülozdan tutun da akciğer hastalarına kadar hepsi var. Ama onlar kimilerinden “vefa alacaklı” olmadıklarından tahliye olamıyorlar, kimsesizler...
Yakın tarihten örnek vereyim...
Sayın Erbakan Hoca’nın da, “cezaevi şartlarında hayati tehlike geçirir” şeklinde tapu gibi heyet raporları vardı... Zamanın Adalet Bakanı Cemil Çiçek ile Ankara Başsavcılığı’ndaki ilgililer mutlaka cezaevine girmesi gerektiğini, cezasını hastanede yatarak çekmek zorunda olduğunu dayatıyorlardı.
Olayı avukat olarak takip ettiğim için biliyorum, ne zorluklar... Kimseler çıkıp da Erbakan Hoca için, “vefa borcumuz” var demedi.
İyi günün dostları, biri sağa kaçtı, diğeri sola kaçtı...
Şu Ergenekon icat edileli bakıyoruz ki yasalar da gevşetildi, kararlar da... Yargı günlüğüne “Ergenekon tahliyesi” diye yeni bir madde eklendi.
Gene de uyandırılma tüneline girdik... Hani keşke daldıkları gafletten uyansalar. Görseler bu ülke insanına, inancından sebep yapılan baskıları, zulümleri... İkinci sınıf vatandaş olmanın acılarını... Hak hukuk tanımazlığı, yalnızlığı, sahipsizliği...
Görseler okul kapılarındaki çaresizliği, görseler şehit analarının feryatlarını, görseler işe alınmayan Türk kızlarını... Görseler servis arabasından aşağıya indirilenleri...
Görseler...
Belki o zaman bir daha uyumazlar.
(*) Emekli Hakim
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.