İlkeler ve İnsanlar
İslâm, peygamberler dışında bütün insanların söz ve davranışlarının hata ve sevaba açık olduğunu bildirir. Peygamberler örnek rehberler ve uyulan liderler olduğu için günahtan ve büyük hatalardan korunmuşlardır. “İsmet” sıfatının gereği budur. Bu sıfatları olmasaydı, hataları da örnek alınarak ölçü kabul edilebilirdi. Bu yüzden masum ve mahfuzdurlar. Küçük ve basit hata yapsalar da hemen uyarılarak düzeltilirler.
Diğer insanların böyle bir Özelliği yoktur. İster alim, ister müçtehit, ister şeyhülislam, ister şeyh, ister mürşit, ister mürit olsun fark etmez, söz ve davranışlarında hata ve sevaba açıktırlar. Gerçi bunlar, ilimleri ve maneviyatları sebebiyle biiznillah sıradan insan gibi ulu orta günah işlemezler. Hatta bulundukları ortam bile onları koruduğundan “mahfuz” sayılırlar. Ama yine de ilke olarak kabul etmeliyiz ki, hata yapabilirler.
Bu sebeple İslâm'da şahıslar değil ilkeler ve ölçüler öne çıkarılmıştır. İşte bunun için Hz. Peygamber Efendimiz veda hutbesinde: "Size iki şey bırakıyorum. Onlara sarıldığınız müddetçe asla sapıklığa düşmezsiniz: Birisi Allah'ın Kitabı ve diğeri de Rasûlünün sünneti”[1] buyururmuştur.
Birisinin bir sözünü sordular “olur mu?” diye. Demiş ki: “Ben o hale geldim ki, istesem de günah işleyemiyorum”.
Dedim ki: “Yalan söylüyor. Öyle olsaydı hayat imtihan olmazdı. ”
Eskiler boşa mı “beynel havfi ve’r reca” diyorlar?
[1] Mâlik, Muvatta', "Kader", 3, Tirmizî, "Menâkıb", 21; Ahmed b. Hanbel, Miisned, I, 51; III, 59.