Fatma Tuncer

Fatma Tuncer

Hz. Fatıma’yı anlamak

Hz. Fatıma’yı anlamak

Hz. Fatıma’nın çeyizi, bir seccade, bir minder, bir yastık bir el değirmeni, bir su tulumu, bir battaniye bir yorgan, yere serilecek bir sofra ve bir sedirden oluşuyordu. Ne Fatıma ne de eşi Ali dünya malına hiçbir zaman tenezzül etmediler. Gösterişten uzak mütevazi evleri ise huzur ve şefkatin kaynağıydı. Resulullah sık sık kapılarını çalar ve nasihatleri ile onları aydınlatırdı. Allah Resülü bir gün Fatıma’nın evine geldiğinde gözü nakışlı bir perdeye takıldı. Oturmadı, hemen geri döndü. Fatıma babasının neden geri döndüğünü anlamıştı, perdeyi indirdi, satılıp parasının yoksullara dağıtılması için verdi. Fatıma takvanın tevazu ile kardeş olduğunu biliyordu, her zaman azla yetindi.

Resulullah “Ey Fatıma! Allah katında kabul edilen ibadetler yap. Çünkü kıyamet gününde ben seni Allah’ın azabından kurtaramam” buyurmuştu. Fatıma İslam’ın adalet ilkesini bütün benliğinde hissetmiş ve iki oğlunu bu minval üzere yetiştirmişti.

İslam’da esas olan hak ve adaletin muhasebesini kişinin kendisinin yapmasıdır. Burada adam kayırmak yoktur, hısım akraba ve yakınlık bağlarını istismar etmek yoktur, grup ya da cemaat ayrımı yapmak yoktur. Burada dikkate alınan kişinin kendi çabası, elde ettiği emeğidir. İşte Resulullah’ın Fatıma’ya öğrettiği şey budur. Yani bütün sebepleri bir tarafa bırakıp, Allaha teslim olmak, istikamet üzere yaşayabilmektir. Köleliği, para hırsını, manevi kirleri, korkuları zaafları öldürüp İslam’ın sancağını taşımaktır. Fatıma kendisi bu eğitimin gölgesi altında yetişmiş ve oğullarını da aynı doğrultuda yetiştirmiş bir hanımdır.

Hz. Fatıma ve Hz. Ali’nin oğulları Hasan ve Hüseyin ilk eğitimi anne babadan aldılar. Göğüslerindeki adalet filizini onların desteği ile büyüttüler. Hasan ve Hüseyin, dedelerinin bıraktığı kutlu mirası ve onun sorumluluğunu bütün benliklerinde hissettiler. Fatıma onların ilk eğitmeniydi. Fatıma’nın ailesinde yaşanan şu olay hepimize yön gösterecek bir olaydır: Sıradan bir gündür. Fatıma’nın ailesi o günü oruçlu geçirmeye karar verirler. Akşam olur sofraya otururlar fakat tam da o sırada kapıları çalınır ve bir yoksul çıkagelir. Yoksul kişi, Allah için bana bir şeyler verin diye yalvarır. Onlar da kendileri için hazırladıkları yiyeceği bu fakire verirler. Peş peşe her gün aynı vakitte yoksul biri gelir ve yiyecek bir şeyler ister, onlar da kendileri için hazırladıkları yiyeceği bu kişiye verirler. Kendileri üç gün bir şey yemeden su ile oruç tutarlar. Onların bu tavrından sonra şu ayet nazil olur:

“İyiler şüphesiz (güzel kokulu ve serin) kafur katılmış bir kadehten içerler. Bu Allah’ın has kullarını içtikleri ve akıttıkça akıttıkları bir pınardır. O kullar şiddeti her yere yayılmış olan bir günden korkarak verdikleri sözü yerine getirirler. Onlar kendi canları çekmesine rağmen yemeği yoksula yetime ve esire yedirirler. Biz sizi Allah rızası için doyuruyoruz sizden ne bir karşılık ne bir teşekkür bekliyoruz. Biz çetin ve belalı bir günde Rabbimizden (Onun azabına uğramaktan) korkarız” derler. (İnsan süresi, 5-10)

Fatıma ve Ali’nin maiyetinde büyüyen Hasan ve Hüseyin, edep, hayâ, adalet, şefkat ve merhamet gibi meziyetleri çocuk yaşlarda edinmiş ve İslam’ın sancağını tek başına omuzlarında taşımış iki neferdir. Bizler onların örnek yaşamlarını, sadece tarihi bilgiler olarak değil, bir model olarak okumalı ve içselleştirmeliyiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatma Tuncer Arşivi