Diktatörlük Var mı?
1930’larda Türkiye çok fakir bir ülkeydi. Köylülerin büyük kısmı sefalet içinde yaşıyordu. Yol, su, elektrik çok azdı. Halk veremden, sıtmadan, kuzey Karadeniz bölgesinin bazı yerlerinde frengiden kırılıyordu. İşçilerin sosyal güvencesi yoktu.
İşte o devirde, devlet başkanının binip temiz ve sağlıklı hava alması için, dünyanın en lüks yatı Savarona satın alınmıştır.
Fakir devletin, fakir halkın, saçı bitmedik yetimlerin, ezilenlerin bütçesinden…
Bugün de israf var ama o günkü Savarona israfı gibisi yok.
***
Demokrasi gidiyor, yerine diktatörlük geliyormuş… Bunlar çok abartılı iddialardır, gerçekle ilgisi yoktur.
Diktatörlük 1925’ten sonraki devirde vardı.
Şapka devrimine itiraz eden nice mâsum vatandaş asılmıştır.
Tenkit etmek yasaktı, cezası çok ağırdı.
Bugün otoriter zihniyetten bahs edilebilir ama kesinlikle, diktatörlük var denilemez.
***
Tek parti devrinde Ankara’nın Yenişehir kısmına yırtık pırtık sefil kıyafetli köylüler sokulmazmış…
Rejim şakşakçısı Falih Rıfkı, bir baş makalesinde “Biz tarihte ilk defa mâbetsiz bir şehir inşa ettik…” hezeyanını yazmış.
***
Millî Şef ismiyle diktatörlük yapan İsmet Paşa, uçağa binmezdi. Beyaz Tren denilen son derece lüks bir treni vardı, onunla seyahat ederdi. O devirde trenlerde dört mevki vardı: Kodamanlar ve zenginler lüks yataklı vagonlarda seyahat ederdi. Birinci mevki, ikinci mevki, üçüncü mevki kompartımanlar vardı. Yolcu gemilerinde fakir halk güvertede sandıkların, denklerin, sığır ve koyunların arasında yolculuk yapardı.
***
Tek parti vardı. Seçimlerde sadece bu partinin aday listesi kullanılırdı. Oylar açıkta verilir, gizli sayılır ve parti yüzde 99 kazanırdı.
***
Din, inanç, ibadet, inançlarına uygun bir hayat sürme hürriyeti yoktu. Camilerin yüzde sekseni kapalıydı. Binaları ya yıkılmış, ya satılmış, yahut kiraya verilmişti. 1943’te İstanbul’daki Sultanahmet Camii bile ibadete kapatılmış, asker sevk deposu yapılmıştı. Din, Kur’an, ilmihal dersi vermek yasaktı.
***
Basın Yayın müdür yardımcısı İzzettin Nişbay matbuata (Basına) bir genelge göndererek dinî yayın yapılmamasını emretmişti. (Lütfen internetten arayıp okumanızı tavsiye ediyorum)
***
Ayasofya kapatılmış, müze yapılmıştı. (Fatih Sultan Mehmed’in lanetli vakfiyesi üzerimizde Demokles’in kılıcı gibi sallanıyor.)
***
Ezan-ı Muhammedî okumak yasaklanmıştı. Okuyanlara çok ağır zulümler yapılıyordu.
***
İşçi sigortası, Bağkur gibi sosyal güvenlik yoktu. Sadece memurların biraz hakkı vardı.
***
İkinci dünya savaşı yıllarında İstanbul’da sıkıyönetim idaresi vardı.
***
Solcunun biri, yayınladığı şiir kitabının kapağındaki T’yi çekice, Ç’yi orağa benzetse tutuklanıyordu.
***
1944’te Türkçüleri ve milliyetçileri tutuklamışlar, İstanbul Bahçekapı’daki Sansaryan hanındaki tabutluklarda feci işkencelere uğratmışlardı.
***
1930’lu yıllarda bütün Türkiye’de, akşam kız sanat mektepleri dahil 40 kadar lise vardı.
***
O kadar fakirlik vardı ki, parasızlar, yerlerdeki sigara izmaritlerini toplayıp, tütünlerini bir araya getirip gazete kağıdına sarıp içiyorlardı.
***
Savaş yıllarında ekmek vesika ileydi.
***
İslama, Kur’ana, Şeriata savaş ilan edilmişti.
***
Kafirin biri “Kâbe Arabın olsun, bize Çankaya yeter” mısralı bir manzume yazmıştı.
***
Demokrasi, temel hak ve hürriyetleri aşığı birileri sümük salya ağlayıp o günlere geri dönmek istiyor… Allah bizi böyle bir felaketten korusun.
14.05.2016