Fatma Tuncer

Fatma Tuncer

Kan üzerine yazılan haklar

Kan üzerine yazılan haklar

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin ilk beş maddesinde şu ibareler yer alır.

Bütün insanlar haysiyet ve hakları bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler ve birbirlerine karşı kardeşlik zihniyeti ile hareket etmelidirler.

Herkes ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi, milli veya içtimai menşeden bir fark gözetilmeksizin, beyannamede ilan olunan tekmil haklardan ve bütün hürriyetlerden istifade edebilirler.

Yaşamak, hürriyet ve kişi emniyeti her ferdin hakkıdır.

Hiçbir kimse kölelik veya kulluk altında bulundurulamaz. Kölelik ve köle ticareti her türlü şekliyle yasaktır.

Hiç kimse işkenceye, gayri insani haysiyet kırıcı cezalara veya muamelelere tabi tutulamaz

Bugün hemen her fırsatta dile getirilen bu haklar, batının kendi halkından dahi esirgediği değerler haline gelmiştir. Dünyanın mazlum coğrafyalarında ise akan kanlar durmak bilmiyor. Filistin’de, Libya’da, Irak’ta, Afganistan’da, Suriye’de Bangladeş’te mazlum halklar katlediliyor, işgale maruz kalıyor. Zengin yer altı kaynaklarına sahip olan Afrika ülkeleri sömürü odaklarının kurbanı oluyor, bu topraklarda yaşayan halklar, yoksulluk ve hastalıklarla mücadele ediyor. İslam coğrafyalarında adalet acımasızca katledilirken az ötede, hak ve özgürlüklerden söz ediliyor, bu konuyla ilgili toplantılar düzenleniyor, yalancı vaatler veriliyor. Bu çelişkiyi anlamak mümkün değil…

Geçtiğimiz haftalarda İstanbul’da “Dünya İnsan Zirvesi” toplantısı düzenlendi. Zirve münasebetiyle 60’a yakın devlet ve hükümet başkanı bir araya geldi. İhlal edilen haklar ve mültecilerin durumu üzerinden değerlendirmeler yapıldı. Fakat yapılan anlaşmaların, verilen vaatlerin İslam coğrafyası için bir anlam ifade etmeyeceği kesin. Zira ne Birleşmiş Milletler İnsan hakları beyannamesi ne de çocuk hakları sözleşmesi yoksul ve yalnız bırakılmış erişkin ya da çocukların haklarını koruyabilmiştir. Küresel kapitalizmin müntesipleri yoksul halklar için ellerini dahi kaldırmazlar. Bundan eminiz.

Şunu unutmayalım; eğer dünyanın her hangi bir yerinde, hak, özgürlük, demokrasi, eşitlik kavramları adı altında bir oluşumdan öz ediliyorsa bilin ki bu oluşumun ardından İslam coğrafyalarında oluk oluk kanlar akacak kültürel ekonomik işgal ve kuşatmalar yaşanacak demektir.

Son günlerde Batılı yöneticiler, mülteciler için kayda değer katkılar yaptıklarını ima ediyor, kendilerine paye çıkarmaya çalışıyorlar. Fakat kimse mülteci durumuna düşen bu insanları, yerlerinden yurtlarından hangi güçlerin çıkardığını sorma cesareti gösteremiyor. Batı topraklarını işgal edip mülteci durumuna düşürdüğü o insanlardan kendine pay çıkarmaya çalışıyor. Mülteciler içerisinde kullanılmaya elverişli yetişmiş elamanları kendisi için seçerken diğerlerini ölüme bırakıyor.

Peki, bizler, samimiyetsiz batının riyakar çifte standartlı uygulamalarının tanığı olmaktan bıkmadık mı?

Artık kendi istikbal ve kaderimizi tayin etmede öncü rol alma zamanımız gelmedi mi? İlkelerini hak ve adalet üzerine kuran İslamın mensupları ihtiyaçlarını karşılayacak iç ve dış kaynaklara sahip olduklarının bilincinde değiller mi?

Bütün bu soruları yeniden sormak ve üzerinde düşünmek zorundayız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatma Tuncer Arşivi