Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Bir “yara”ları var ki, bu kadar gocundular!

Bir “yara”ları var ki, bu kadar gocundular!

İbretle izliyoruz... Tayyip Erdoğan’dan sonra, “kartel gazetelerinin yeni hedefi”nde Prof. Dr. Hayrettin Karaman var... 29 Eylül tarihli Hürriyet’in manşeti, “Boykotçu yazara zor sorular” şeklindeydi... Manşetin alt başlıkları ve spotlarında ise şu ifade vardı:
“Karaman, Erdoğan’ın ‘boykot’ çağrısına verdiği destekle de dikkat çekti. Karaman, İslâmi kesimdeki bazı kalemlerin bile itiraz ettiği Erdoğan’ın boykot çağrısına, Yeni Şafak’taki köşesinden, ‘Sahip olduğu imkanları kötüye kullanan medyayı boykot etmek farzdır’ diyerek destek verdi.”
Peki, niye “hedef”e oturttular Hayrettin Hoca’yı?.. Oturttular, çünkü Hayrettin Hoca, “Erdoğan’ın boykot çağrısı”na destek verip, diyordu ki;
“Sayın Başbakan, medyaya yakışır şekilde yayın yapmayan, muhalefet partisi gibi davranan, abartan, yalan, karalama ve iftiraya pervasızca yer veren gazeteleri almayın diye bir çağrıda bulundu.
Bu çağrıyı mutlaka birinin yapması gerekiyordu...
Tartışılacak konu, bunu Başbakan’ın yapmasının uygun olup olmadığıdır. Bu tartışma başladı, ama o kadar abartıldı, o kadar çığırından çıkarıldı ki, insan ister istemez ‘Maksat üzüm yemek mi, bağcıyı dövmek mi’ diye sormadan edemiyor. Ben bu tartışmaya girmeden bir Müslüman olarak en azından ‘Müslümanım, davranışlarımda İslâm’ı rehber ediniyorum’ diyenlere, ahlâk, insaf, vicdan sınırlarını aşan, ideolojik veya ekonomik menfaati için her şeyi mübah sayan, sahip olduğu imkanları (gazete, dergi, televizyon, reklam, sanat...) kötüye kullanan medyayı boykot etmenin farz, onları desteklemenin haram olduğunu ifade etmek isterim. Müslümanlar evlerine bu çeşit gazeteleri sokmamak ve televizyonlarında uygunsuz kanalları açmamak, izlememek durumundadırlar.”
Malûm, bu tartışma, “Erdoğan’ın boykot çağrısı” ile başladı.. Erdoğan, 18 Eylül günü AK Parti’nin Ankara İl Teşkilatı’nın Bilkent Otel’deki iftar yemeğine katılmış ve orada şunları söylemişti:
“Bu ülkede medya, güvenilirliğini yitirmiştir, kendini bitirmiştir.
Onun için, bundan sonra ben de diyorum ki; partinin mensupları olarak yalan yanlış bu haberleri yapan medyaya karşı sizler de kampanyanızı başlatın, sürdürün ve bu gazeteleri evinize sokmayın, almayın.
Bu kadar açık konuşuyorum. Siz mi bize karşı bu tür yalan yanlış kampanyaları yapıyorsunuz?.. Tamam, biz de en doğal, en tabii olan hakkımızı kullanıyoruz, size karşı bu kampanyayı başlatıyoruz, almıyoruz.
Hangi dilden anlarsanız o dilden konuşacağız ve biz bu ülkede bu hizmetleri canla başla sürdürürken, bir de sizle mi uğraşacağız ya!
İşimiz gücümüz var arkadaş.”

“MANEVÎ SORUMLULUK AĞIR OLUR”
Evet, Hayrettin Hoca’nın yazısı, işte bu çağrıya “destek” mahiyetindeydi.
Hayrettin Hoca, yazısında; “Peki bu çağrı demokrasi ve basın özgürlüğü ile bağdaşır mı?” şeklinde bir soru soruyor ve bu soruya şöyle cevap veriyordu:
“Demokrasi yalnızca ahlaksızlar için değilse, ahlaklılar için de demokrasi varsa bu çağrı niçin demokrasiye aykırı olsun! Basın özgürlüğü -bütün diğer özgürlükler gibi- kötüye kullanıldığında elbette sınırlamalar gelecektir. Bunun kanunla ve kararla yapılanı olduğu gibi, sivil reaksiyonla, boykotla olanı da vardır. Bir zamanlar ABD’de bir kanal, Hristiyanları üzen bir dizi yayına başlamış, ilgili sivil kuruluşlar kanala başvurup yayını kesmesini istemişler, kanal aldırmayınca reklam kaynaklarına başvurmuşlar ve ‘Eğer bu kanala reklam vermeye devam ederseniz sizin firmalarınızı boykot edeceğiz’ demişler, firmalar kanalı uyarmış ve yayın derhal kesilmiş. Sözün özü; Kadın vücudu üzerinden para kazanan, kalitesiz ve faydasız diziler yayınlayan, din deyince tüyleri ürperen, her gün dini hareketler, uygulamalar, örgütler ve hizmetler aleyhinde yayın yapan, işi gücü Kur’an Kursları, İmam Hatip Okulları, başörtüsü, tarikatlar, din hizmeti için kurulmuş dernekler ve vakıflarla uğraşmak olan, dedektif gibi bunları takip eden, yalan yanlış haberler yapan... gazeteleri ve kanalları evlerinize sokmayın, satın alarak ve reklam vererek desteklemeyin; aksi halde manevi sorumluluğunuzun ağır olacağını unutmayın.”
Vayy sen misin bunları diyen?..
Hürriyet, 28 ve 29 Eylül günkü haberlerinde Hayrettin Hoca’yı hedefe oturttu... Hem “manşet” haberiyle, hem de “Saldır Co”suyla, Hoca’yı “linç” etmeye kalkıştı!..
Tartışmanın tırmanması üzerine, arkadaşımız Hakan Güneş, Hayrettin Karaman Hoca ile görüşmüş ve “kartel gazetelerinin başlattığı linç kampanyası” hakkında ne düşündüğünü sormuş!..
Bugünkü “sürmanşet” haberimizde de okuyacağınız gibi; bazılarının, “yanlış anlaşıldım” diyerek “kıvırttığı” bir Türkiye’de, Hayrettin Hoca; “yazısının ve görüşlerinin arkasında olduğunu” ifade ederek demiş ki;
“Kur’an’da tabii ki, ‘falan filan gazeteleri boykot etmek ey kullarım size farzdır’ diye bir ayet bulamazsınız.
Ama insanların yapıp ettiklerinin hangilerinin haram, hangilerinin helâl olduğuna yönelik birçok ayet ve hadis bulunuyor.
Benim söylediğim çok açık;
Edebimize, ahlâkımıza aykırı yayın yapan, din deyince tüyleri ürperen, işleri-güçleri sabah-akşam Kur’an Kursları, İmam Hatipler ve başörtüsü ile uğraşmak olan medyaya karşı demokratik hakkımız olan boykot hakkımızı kullanmanın farz, onları desteklemenin ise haram olduğunu ifade etmek istedim. Söylediklerimin kaynağı Kur’an, sünnet ve onlardan çıkarılan fıkıhtır.”

BATICI, KUR’AN’A NİYE DÜŞMAN?
Şimdi, benim merak ettiğim şu:
Hayrettin Hoca’nın yazısından sonra 28 Eylül günü “Başbakan buyurdu, Muhterem yazdı, İmam duyurdu diyerek, Hoca’nın yazısını Yeşildirek’teki Hoca Kasım Günani Camii’nin panosuna asan imamı gammazlayan, “Saldır Co”sunu Hoca’nın üzerine saldırtan, daha sonra da “Boykotçu yazara zor sorular” manşetini atarak “linç kampanyası”nı sürdüren Hürriyet, acaba bundan sonra ne yapacak?..
Evet, merak ediyorum;
“İslâm düşmanlığı yapanın boykot edilmesi”ni madem ki “Kur’an” emrediyormuş, o halde “Kur’an’ı hedef alalım” şeklinde yeni bir kampanya başlatırlar mı?..
Öyle ya;
“İmPARAtor’un yazarları”nın çoğu “para”dan başka “değer” tanımıyor!..
Kartel yazarlarının çoğu için;
“Para kazandıracak” ise, “her değeri çiğnemek” veya “her değeri kullanmak” mübahtır!..
Korkarım ki;
“Boykot çağrısının kaynağı” olarak “Kur’an” gösterildi diye, bundan böyle Kur’an-ı Kerim’e bile “savaş” açarlar!..
Evet açarlar, çünkü onlar “Batıcı”dırlar!..
“Batıcılığın genleri”nde ise, “Kur’an ile savaş” vardır!.. Çünkü, “Batıcı”lar gayet iyi bilirler ki, “Türklerin elinden Kur’an-ı Kerim’i almadıkça, onları yenmek asla mümkün değildir!”

LORDLAR KAMARASI’NDA SÖYLENEN SÖZ!
Hayır, haybeye söylemiyorum bunları.
“Bilgi ve belge”lere dayanarak söylüyorum.
Hatırlar mısınız; bir yazımda Talha Uğurluel’in, “İkinci Abdülhamid’in İngiliz Siyaseti” başlıklı makalesinden kısa bir bölüm aktarmıştım.
Şöyle diyordu Uğurluel;
“19. yüzyılın sonlarında; İngiltere’de yapılan seçimlerde Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünün korunmasından yana olan Muhafazakâr Parti iktidardan düşmüş, Osmanlı Devleti’nin parçalanmasını arzulayan, Gladstone’un başkanlığını yürüttüğü Liberal Parti başa geçmiştir.
İngilizlerin genel politikası olan Hindistan yollarını koruma maksadıyla, başta Mısır olmak üzere, bütün Ortadoğu’yu hâkimiyetine almak isteyen Gladstone, ‘Türkler, Avrupa’yı bütün silah ve ağırlıkları ile birlikte terketmeden, Şark Meselesi halledilemez’ diyordu.
Osmanlı Devleti’ne karşı Ermeniler’i alabildiğine kışkırtan Gladstone’un İngiliz Müstemleke Nazırı iken Lordlar Kamarası’nda söyledikleri ise, İngilizlerin üzerimizdeki ince hesaplarını açıkça ortaya koymaktadır.
O gün Gladstone, eline Kur’an-ı Kerim’i alarak kabinedekilere göstermiş ve “Eğer bu kitabı Türklerin elinden alamazsak onları asla yenemeyiz” demiştir.”
Gladstone’un bu sözleri, sadece “İngiliz emeli”ni yansıtmıyor elbet!.. O; aynı zamanda, “Haçlı stratejisi”ni açıklıyor!..
Bağırıyor kürsüde;
“Eğer Kur’an-ı Kerim’i Türklerin elinden almazsak, onları asla yenemeyiz!”
Bilmiyorum, daha fazla söze hacet var mı?..
Durum ortada:
Patrikhane’nin “Kin Kapısı” hâlâ kapalı!.. Ama, Gladstone’un “hedef”i çok açık;
“Eğer Kur’an-ı Kerim’i Türklerin elinden alamazsak, onları asla yenemeyiz!”
Sorarım şimdi;
İngiltere ve Batı, “200 yıllık hedef”ten vazgeçmiş midir?..
Eğer vazgeçtiyse; insanlarının hemen hepsinin elinde “Kur’an-ı Kerim” bulunan ülkelerde gerçekleştirilen “işgal, yıkım ve tecavüz”lerin esbab-ı mucibesi ne?!?..

TÜRBAN... KURBAN... ŞİMDİ DE KUR’AN!
Bütün bunlar bir “vehim” veya “paranoya” olarak görülebilir!..
Kimin nasıl gördüğü umurumda değil...
Çünkü “olan”ları ve “söylenen”leri yazıyorum...
Şimdi de;
Olanlardan ve söylenenlerden hareketle, bir “kuşku”mu dile getirmek istiyorum...
Malûm;
“Değer”lerimize yönelik saldırılar, “türban”la başladı... Önce “çağdışı” ilân edildi, hemen ardından “irtica simgesi” olarak yaftalanıp, “kamusal alan”dan dışlandı!..
Sonra, “Kurban”a geldi sıra!.. Kimi “kavurma bayramı” dedi, kimi “hayvan katliamı”ndan dem vurdu!.. Hatta, Boğaz’ı bile bilgisayarda “kan kırmızısı”na boyayıp, “katliam”(!)ı belgelediler!..
Tüm bunlar;
“Masum girişimler” mi sizce?.. Sırf “hümanist kaygı”larla mı yapıldı bu haberler?..
Yoksa; “sinsî ve plânlı bir strateji”nin adım adım sahneye konulduğunun göstergesi mi?..
Yani;
“Batı” dışarıdan, “uşak”ları içeriden mi taarruza geçtiler?..
“Türban” ve “Kurban” derken, şimdi de sıra “Kur’an”a mı geldi yoksa?..
“Boykot çağrısı”nın kaynağı madem ki “Kur’an”dır, o halde “Yeni hedef Kur’an” diye kampanya başlatmazlarsa şaşarım!..
Bu kadar “gocunduklarına” bakılırsa;
Hayrettin Hoca, herhalde “yara”larını kanattı!..
Öğleden Sonra Muhalefeti!
“CHP’liler” veya “CHP zihniyeti”nin, sabahleyin “yandaş gazeteleri” okuyup, öğleden sonra da “basın toplantısı” yapmak gibi bir “muhalefet stratejisi” izlediğini biliyorsunuz... Ki, Tarhan Erdem buna “Öğleden Sonra Muhalefeti” diyor!..
Şimdi size, bu “öğleden sonra muhalefet” stratejisinin çarpıcı bir sonucunu aktarmak istiyorum...
Malûm; özelde “CHP”, genelde “bütün solcular”, yıllar yılı “Boğaz Köprüsü’ne hayır” kampanyası yürüttüler!.. Peki, “köprüye niye karşı”ydılar?.. Karşıydılar, çünkü dönemin Milliyet gazetesi, “Köprüye Hayır” kampanyası yürütüyordu!..
Peki, Milliyet niye “Köprü’ye hayır” diyordu?.. “Solculuğu”ndan dolayı mı, “çevre duyarlılığı”ndan dolayı mı?..
Hayır... Milliyet, “Boğaz Köprüsü’ne karşı”ydı, çünkü; gazetenin o günkü sahibi Ercüment Karacan’ın karısı Semiramis Pekkan, köprünün ayağındaki evlerinin manzarası kapanacak diye; kocasını “Köprü’ye Hayır”a ikna etmişti!..
Sizin anlayacağınız; Semiramis hanım Ercüment Karacan’ı, o da bütün “solcu”ları ikna etmiş olmalı ki; o kampanyalar açıldı!..
“CHP’nin kampanyaları”na bir de bu gözle bakın!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi