Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Buruk bayramlar devri

Buruk bayramlar devri

Dünya çürüyor…
Çürüdüğü şuradan belli ki, şu an dünyanın pek çok yerinde savaş, pek çok yerinde terör, pek çok yerinde baskı, zulüm, açlık ve ölüm var…
Bu acımasız ortamdan en çok Müslümanlar zarar görüyor.
Somali’de açlık, Irak’ta, Filistin’de, Afganistan’da baskı, İran’a tehdit, Araplara şuursuzluk aşısı, Türkiye’ye kıskaç…
Yıllardır canımız yanıyor!
Yıllardır hiçbir şey yolunda gitmiyor…
Bayramlarımızı hep buruk yüreklerle kutluyoruz.
Ama bayramlarımızı kutlamak için her şeyin düzelmesini bekleyemeyiz…
Beklersek kıyamete kadar bayramsız kalırız!
Çünkü dünya “mutlak adalet”in ve “mutlak saadet”in hâkim olacağı bir yer değil.
Dünya adaletsizliklerin, haksızlıkların kol gezdiği bir yer.
Bu aslında “imtihan sırrı”nın bir parçası.
Adaletsizliklerin içinde adaleti, haksızlıkların ortasında hakkı, yanlışların arasında doğruyu, yoklukların merkezinde varlığı yaşamaya hakkımız var…
Önemli olan, elimizdeki güzelliği, varlığı paylaşmaya çalışmaktır. Bilin ki, ne kadar paylaşırsak o kadar “insan” oluruz.
Bayram paylaşmak için de önemli bir fırsattır.

Çocukluğumdan kalma “Dini bayramlar, millî bayramlar” tartışmasına hiç girmeden belirtmeliyim ki, bendeniz, hangi türden olursa olsun, bayramların kültürel yansımalarını pek severim.
Ayrıca, bayramların “buluşma”, “bölüşme” ve “kaynaşma” yönlerine de bayılırım.
Ramazan bayramı, ağız tatlandırmanın sırrını verirken, kurban bayramı unutulmaya yüz tutmuş “infak” (Allah rızası için vermek) ile, sofra kültürünü yeniden ihya etmek için büyük fırsatlar verir.
Amerikan taklitçiliğinin en sağlıksız boyutunu teşkil eden ayaküstü karın doyurma mekânları arttıkça sofra kültürümüz azaldı. Nihayet hamburger ve kola ile karın doyurduğu için karın nahiyesi çıkan (obez) insanlara dönüştük. (Bu zafiyetimiz bir zayıflatma sektörü doğurdu).
Kısacası, yanlış beslenme alışkanlığı sebebiyle şişmanlarken, ya da şişmanlıktan kurtulmaya çalışırken, birilerini zengin ediyoruz…
Durum, sohbetle yemeği buluşturan eski “sofra”mızı yeniden keşfetmemizi gerektiriyor.
Bu bayram, sofraya dönüşün ilk adımları olabilir.
Çünkü hepimiz evdeyiz. Ailede özlenen beraberliği en azından bayram müddetince sağlayabiliriz…
Muhabbet-sohbet geleneğini yeniden inşa etme çabasına girebiliriz.
Bayrama eklenen tatil günlerini fırsat bilip hayatın hızlı ritmi sebebiyle, ailece bir türlü çıkamadığımız gezilere çıkabiliriz.
Çocuklarımızla hayatı paylaşmanın tadını çıkarabilir, bunu alışkanlığa dönüştürmek için bayramı vesile yapabiliriz.
Önce hep birlikte kahvaltı, kahvaltı arası sohbet, göz göze çay ziyafeti, “sohbet-muhabbet” dünyamızı yeniden keşif…
Sonra akrabaları, komşuları, dostları ziyaret...
Eskiden küçükler büyüklere giderdi. Gelenekler bozuldu bozulalı sıra karıştı: Kim fırsat bulursa o gidiyor.
Bence ille de gelinmesini beklemek doğru değil; gelmeyene gitmek daha doğru.
Bu arada mezar ziyaretleri de ihmal edilmemelidir. Bu ziyaretler, yaşayan aile fertlerinin, ölmüş aile fertlerine karşı hâlâ sevgi ve saygı beslediğinin bir ifadesidir. Ayrıca “İbret almak istersen ölüm yeter” anlayışının hayata bir yansımasıdır.
Bayramlarda aileler birden bire büyür. Ailenin neredeyse unutulmuş eski mensuplarıyla bir araya gelinir. Tadına varmasını bilen için bu tam anlamıyla bir şölendir. Ve son derece keyiflidir.
Daha kalabalık sofralarda sohbetin ve birlikteliğin tadı çıkarılır.
Bayramlarımızı ve umutlarımızı asla yitirmeyelim, sevgili dostlarım…
Bu duygularla bayramınız tekrar mübarek olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi