Eğitimin Amacı 2
Bugün eğitim öyle düşmüş ki, kaldırmak için yardım etseniz, sizi anlayacak kabiliyet ve kapasite yoktur.
Peki, vaziyet buysa, bizim dindar, muhafazakar bir iktidardan beklentimiz ne olacaktır, inşallah anlaşılmıştır.
İyi de, acaba bu iktidarın bu anlayışla ilgili çalışmaları nedir?
Müfredat programları, ders kitapları ve saatleri, öğretmenin ilim ve ahlakta kalitesi için neler yapmaktadır?
Bunları sorgulamak, takibini yapmak, bizim sorumluluğumuzdadır. Vebali hükümetlere atmakla kurtulacağımızı sanıyorsak, çok yanılıyoruz.
Evet, riyakarlık, sadece ibadetlerde ve hayırlarda olmaz. İlimde de riyakarlık olmamalıdır.
İslam, ihlası emretmiştir. Her iş Allah için yapılmalıdır. Allah’ın rızası düşünülmeden yapılan her iş, çirkindir. Hele Allah rızası ile çatışıyorsa, çirkinin çirkinidir.
İşte bu yüzden ilimde ihlassızlık, çirkin olduğu kadar tehlikelidir de. Bu gün gelişen ilimler, her ne kadar insanlığa teknik olarak bir kısım imkan ve kolaylıklar sunmuşsa da, iki dünya savaşı ile yaşanan ızdıraplardan sonra dahi, dünyayı cehenneme çevirebilecek ve kitle ölümlerine sebep olabilecek silahlar yapılmıştır.
“Yapılmış da ne olmuş? Hani kullanan mı var?” diyemezsiniz.
Evet, bu silahların bir kısmı halen kullanılıyor.
Fakat sadece bu kadar da değil. Bu silahların ve tekniğin tehdidiyle milyonlarca insan zulüm görmekte, inim inim inlemektedir. Daha önce de geçtiği gibi insanlığın felaketi, bir yerde inançsız ve erdemsiz alimlerin eliyle gerçekleşmektedir.
Önceki yazımızda zikredilen hadislere dikkat edersek, orada Allah’ın sevmediği ve cehennemle tehdit ettiği alimlerde şu çirkin huyları görüyoruz;
Alim geçinmek: yani ünvan elde etmek, şan ve şöhret duygularını tatmin etmek,
ilmini sergilemek için bilimsel tartışmalara girmek.
Sefihlerle tartışma; yani cahillerle, aklı kıtlarla, nefsine mağluplarla tartışmaya girerek, gururunu, kibrini, kendini beğenmişliğini tatmin etmek,
halkı küçük görmek
ve dikkat çekerek mevki, makam, yetki ve dünyalık kazanmak.
Salih ameli olmadığı halde toplantı ve meclislerde ilim ve güzel konuşma gösterisi yapmak; edebiyat parçalamak.
Evet, eğer ilim bunlar içinse, yazıklar olsun; çünkü kişiyi cehenneme bizzat atıyor.
Yazıklar olsun o ilme ki, kişiyi Allah’tan uzaklaştırıyor.
Yazıklar olsun o ilme ki, kişiyi yüceltmiyor, aksine alçaltıyor, değersizleştiriyor.
Peygamberimiz buyuruyorlar: “Öyle kul vardır ki, hakkında açılan medh-u sena sancağı maşrikle mağrib arasında dalgalandığı halde, Allah katında bir sineğin kanadı kadar ağırlığı yoktur.”( İbrahim Canan,Kütüb-ü Sitte Muhtasarı 7/310.)
Oldu mu şimdi?
Bütün bu hakikatler ortada iken, Batıcı Laiklik Sorgulaması pozitivizmi esas alan Milli Eğitimin içler acısı halini nasıl konuşacağız?
Bugün eğitim öyle düşmüş ki, kaldırmak için yardım etseniz, sizi anlayacak kabiliyet ve kapasite yoktur.
Peki, vaziyet buysa, bizim dindar, muhafazakar bir iktidardan beklentimiz ne olacaktır, inşallah anlaşılmıştır.
İyi de, acaba bu iktidarın bu anlayışla ilgili çalışmaları nedir?
Müfredat programları, ders kitapları ve saatleri, öğretmenin ilim ve ahlakta kalitesi için neler yapmaktadır?
Bunları sorgulamak, takibini yapmak, bizim sorumluluğumuzdadır. Vebali hükümetlere atmakla kurtulacağımızı sanıyorsak, çok yanılıyoruz.
Gazali, alimlerde görülen ilk bozulmaların nasıl meydana geldiğini anlatırken, amaç konusuna da ışık tutar; “Hulefa-i Raşidin, Allah’ı bilen, ilahi kanunlara vakıf olan gerçek imamlardı. İstişare de yapıyorlardı. Alimler de, devamlı ilim yayma, ibadet gibi ahiret ilimleriyle uğraşıyor, fetvadan, devlet görevlerinden kaçıyorlardı. Devletten görev istemiyor, verirlerse de en güzel bir şekilde yapmaya çalışıyorlardı.
Ne zamanki idare, fetvaya gücü yetmeyen cahillerin eline geçti, işte o zaman fakihlerden fetva almak için , onları yanlarına almak zorunda kaldılar. Ashabın yolunda giden tabii ve tebe-i tabii alimleri, iktidarların gayri meşru haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsiz, zalimane uygulamalarına ortak olmamak için, kendilerine verilmek istenen adalet, maliye vs. bakanlıkları, valilik, hakimlik, defterdarlık, muhasebecilik gibi devlet memurluklarını kabul etmediler. Hatta bunun için zindanlara atıldılar, kırbaçlar yediler.
Bunu gören zamane insanları, sultanlara yakın olmak, devletin üst düzey makamlarına atanmak ve dünyalık toplamak için, fıkıh ve hukuk ilmini öğrendiler ve iltimaslar ve aracılarla, kendilerini sultanlara takdim ettiler.
Böylece, bir zamanlar sultanlar tarafından aranan fakihler, bu sefer sultanları aramak zilletine düştüler. Tam tersi bir durum olmuştu. Sultanlardan yüz çevirmekle aziz olan alimler ve fakihler, bu sefer, makam mansıp istedikleri için zillet içine yuvarlandılar. Aziz iken zelil oldular; yüce iken küçük düştüler.”5
Dinimizin ilk emrinin “Oku” olduğunu hepimiz biliriz. Ama, esas okumanın amacını ortaya koyan devamından çoğumuz habersiziz veya habersizmiş gibi davranırız: “Yaratan Rabbinin adıyla oku!”6 Allah’ın adıyla, yani Allah’ın rızasını gerçekleştirmek için. Allah’ı bilmek, sevmek, saymak ve kulluk etmek için oku. “Hayatta en hakiki mürşit, ilimdir” sözü güzel bir sözdür. Güzeldir, çünkü ilmi övmekte, dolayısıyla ilim sahibi alimlerin mürşitliğinden, yani yol göstericiliğinden, olgunluğa kılavuzlamasından bahsetmektedir. Cahillerin yol göstericiliğinin, rehberliğininin hakikatsızlığından, yalancılığından, asılsızlığından bahsetmektedir. Bir yerden bakarsanız böyle anlaşılan bu cümle, başka bir yönden bakıldığında bambaşka bir anlama gelmektedir: Hayatta en hakiki mürşit ilimdir. Çünkü artık göklerden haber alma devri bitmiş, peygamberlerin getirdiği vahiy devri, kutsal sözler devri bitmiş, yani Kur’an-ı Kerimin irşat dönemi kapanmış, dinin yol göstericiliği sona ermiştir. Artık sadece akıl ve akılla erişilen bilim vardır, bilimin yol göstericiliği vardır. Bilgiye ulaşma yolları artık sadece akıl ve duyu organlarıdır. Peygamberlerin getirdiği ilahî sözler, akıl ve duyu organlarıyla kavranılamayan gerçek dışı şeylerdir ve bilim dini ortadan kaldırmıştır. Geçen asrın felsefesi buydu Batıda. Pozitivist, materyalist, vahyi dışlayan bir düşünce ve maalesef Türk Milli Eğitiminde bir hayli geçerli olmuş bir düşünce. Oysa bize göre açık bir inkardır bu düşünce. Biz bilgiye değer veririz ama, bizim için bilgi edinme yolları sadece akıl ve duyu organları değil, aynı zamanda, vahiydir de. Kur’an ve onun canlı bir yorumu olan sünnet, en temel bilgi kaynağımızdır bizim. Kur’an ve sahih sünnete ters düşen bir inanç ve uygulama, bizim için açık bir dalalettir, sapıklıktır. İnsanı asla irşada götürmez, mutluluğa kılavuzlamaz.