Şefkat Ve Merhamet
Şefkatimizin ve merhametimizin seviyesini sık sık muhâsebe etmeliyiz. Çünkü, temiz bir gönlün, arı duru bir kalbin ifadesi olan şefkat ve merhamet, imanın zirvelerinin ifadesidir. Mahlkuna merhamet, halikin rahmetinin çeker. O kadar ki, din için şöyle denilmiştir: “Din, Halika tazim, mahluka şefkat ve merhamettir”.
Unutmamak gerekir ki, merhamet etmeyene merhamet de edilmez. Allah Teâlâ bir insanın kalbinden merhameti söküp aldıysa, vay o kulun haline. Artık o iflah olmaz. Daha da kötüsü, artık kimse ona yardım da edemez.
Cenâb-ı Hakkʼın muhabbet ve rızâsını celbetmek için sayısız fırsatın bulunduğu ömür sermayemizi, sâlih amellerle değerlendirmeliyiz. Her birimiz, ömür sermâyemizi sâlih amellerle değerlendirmek için, bugün ciddî bir gayrete girmeliyiz. Unutmayalım ki, ilâhî imtihan dünyasındaki bu fânî hayat nîmeti, bir defaya mahsus lûtfedildi. Ecel senedimizin meçhul vâdesi dolduktan sonra, artık ne bir tehir söz konusudur, ne bir tekrar, ne de bir telâfî imkânı…
Ve dahi unutmayalım ki, merhamet, amellerimizin kirliliğini yıkar, temizler ve makbuliyetine medar olur. Ameli şefkat ve merhametle yapmak, onu zayi olmaktan kurtarır.
Cenâb-ı Hak buyuruyor ki:
“Sizi huzûrumuza yaklaştıracak olan ne mallarınızdır ne de evlâtlarınız. Îman edip sâlih amelde bulunanlar müstesnâ; onlara yaptıklarının kat kat fazlası mükâfat vardır…” (Sebe, 37)
Rasûlullah (sav) da şöyle buyurur:
“Yedi şey gelmeden önce güzel ve (sâlih) ameller işlemekte acele etmelidir. Bunlar: Unutturucu fakirlik, azdırıcı zenginlik, ifsâd edici hastalık, akılları götürecek ihtiyarlık, ânî ölüm, Deccal’in ortaya çıkışı ki -bu beklenen hâdiselerin en şerlisidir- ve kıyâmetin kopmasıdır. Kıyâmet ise hepsinden fecî, hepsinden daha acıdır.” (Tirmizî, Zühd, 3/2306; Nesâî, Cenâiz, 123)
Üstad Ali Ulvi Kurucu anlatıyor:
“Güneydoğudan Konya’ya göç etmiş çok sayıda muhacir bulunuyordu. Çoğu çaresiz kimselerdi. Dedem Veyis Efendi onların her derdine koşmaya gayret ederdi. Ninem, birgün dedeme:
“Efendi, sen bu muhacirlere pek çok acıyıverdin, neden ki?” diye sordu.
“Muhsine sen ne diyorsun? Bunların içinde Peygamber sülâlesi var yâhu! Sâdâttan olanlar var. Bunların içinde dün aziz iken, bugün zelil olmuş; mevkiini parasını kaybetmiş olanlar var. Dün memleketi olan Van’ın, Mardin’in âyânı, eşrâfı, sâdâtı iken, bugün Dolav mahallesinde Cevizaltı’na sürgün düşmüş, muhâcir olmuş; ekmeksiz, sabunsuz kalmış, çamaşırsız kalmışlar. Sen ne diyorsun?
Efendimiz (sav) buyururlar ki: “Aziz iken zelil olmuş, mevkiini kaybetmiş olanlara, iyilikte bulunup yardım ediniz…” Muhsine, siz Allah’ın Peygamber’in emrini yalnız namaz, oruç, hac, zekattan ibaret mi zannediyorsunuz?
Biz yalnız muayyen ibadetleri, ibadet biliyoruz. Hayat baştan başa ibadettir. Hayatımızın her anı Allah’a kullukla geçecek… Biz kurulmuş saat gibi, belli ibadetler içinde, keyfimiz, zevkimiz, huzurumuz yerinde yaşıyoruz. Hâlbuki Rabbimiz: “Ben insanoğlunu ve cinleri, hiç kimseye değil, ancak bana kul olsunlar; yani hayatları bana kul olmakla geçsin; benim kulum olsunlar, başkalarının kulu değil; nefislerinin kulu değil; paralarının kulu değil; şanların şöhretlerin, fani saltanatların kulu değil, ancak benim kulum olsunlar diye yarattım…” buyurur.
Muhsine, bunların içinde bir de sâdât var, Peygamber evlâdı var. Bunlara hizmet benim din borcumdur. Namazım neyse, o budur. Peygamberim emrediyor…”
Dedem bunları söylerken ağladı:
“Ah Muhsine, zengin olsaydım da bunlara ben maaş bağlasaydım” dedi.
Dedem, bu muhacirleri yerleştirdiği Cevizaltı Medresesinin müderrislerindendi. Tabii medreseler kapanmadan önce… Buraları boşaldıktan sonra bu muhacirler gelince, dedem, mütevelli ile görüşerek, onların bu boş odalara yerleştirilmelerini temin etmişti. (M. Ertuğrul Düzdağ, Üstad Ali Ulvi Kurucu Hatıralar-1, 126-127)
Unutmayalım; Allah’ın En Güzel İsimlerinden birisi de er-Râfi’dir. Yani yükselten, dilediğine şeref bahşeden, yücelten, dereceler bahşederek istediği kulunu, diğer kullarından üstün kılan demektir.
Şefkat ve merhamet, Rafî isminin tecellisini tahrik eder. Kulu şerefli ve üstün makamlara çıkarır.
Yaz gününde bir avuç kar gibi eriyen ömrümüzü şefkat ve merhametle bereketlendirelim ve temiz bir gönle, arı duru, selim bir kalbe sahip olmaya çalışalım. Bundan büyük mutluluk ve bahtiyarlık olamaz.