Tuvalet Temizliği
JAPONYA okullarında hademe, müstahdem, temizlikçi yokmuş. Okulu, helâlarına kadar öğretmenler ve öğrenciler temizliyormuş. Arzu edenler /Japonya’da okul temizliği/ kelimeleriyle internetten bilgi edinebilir.
Bendeniz bir adamın kaç paralık olduğunu anlamak için ona tuvalet temizliği yaptırılması gerektiği kanaatindeyim.
Öfke içinde ben tuvalet temizliği yapacak adam değilim haykırırsa o beş para bile etmez. Geçiverin onu.
Mırın kırın ederek yarım yamalak temizlik yapıyorsa, o da para etmez.
Kollarını sıvayıp adam gibi birinci sınıf temizlik yapıyor, etrafı pırıl pırıl hale getiriyorsa o vasıflı insandır.
Kendi adıma konuşayım. Bana pis bir tuvalet gösterseler ve sen burayı temizleyeceksin deseler, öylesine bir temizlik yaparım ki, orayı benden daha iyi temizleyecek bir kimse bulunamasın.
Ben hela temizlemem diyen insan gururlu ve kibirli bir kimsedir. Gurur ve kibir Müslümana yakışmaz.
Hela temizlemek ayıp değildir, günah değildir. Bir iştir. Bu işi yapan, mükemmel şekilde yapmalıdır.
Eskiden Mevlevî dervişi olabilmek için tekkenin mutfağında bin bir gün çile doldurmak, bin bir gece orada yatıp kalkmak gerekirdi.
Derviş adayları mutfağın er kirli paslı işlerini seve seve yapardı.
Odun yanan ocaklarda dışları dumandan kap kara olmuş kazan ve tencerelerde yemeklerin pişmesinde yardımcı olurlardı.
Soğan soyarlar, bulaşık yıkarlardı.
Tekkenin tuvaletlerini, şadırvanlarını temizlerlerdi.
Geceleri rahat döşeklerde yatmazlar, cüppelerine sarılıp uyurlardı.
Sabah namazından çok önce kalkarlar, gusülhanelerin sularını ısıtırlar, derviş hücrelerinin kapılarına vurur büyükleri uyarırlardı.
Bu bin bir gün içinde namazlarını dosdoğru kılarlar, zikir ve evradlarını okurlardı.
Bu çileyi başarı ile bitirebilirse ondan sonra Şeyh efendinin kararı ile derviş olurlardı.
Bütün tarikatlarda çile vardır. Çilesiz derviş olunmaz. Bırakın dervişliği, olgun Müslüman olunmaz.
Japon okullarındaki tuvalet temizliği bir tür çiledir.
Japonlar Müslüman değildir ama onlarda İslam ahlakına uygun nice hasletler, erdemler ve meziyetler vardır. Nitekim Mehmed Âkif onlar için 1912’de şöyle demiş:
JAPON’LAR
Sorunuz, şimdi, Japonlar da nasıl millettir
Onu tasvire zafer-yâb olamam, hayrettir!
Şu kadar söyleyeyim: Din-i mübinin orada,
Ruh-ı feyyazı yayılmış, yalınız şekli: Buda.
Siz gidin, saffet-i İslam’ı Japonlarda görün!
O küçük boylu, büyük milletin efradı bugün,
Müslümanlıktaki erkânı sıyanette ferid;
Müslüman denmek için eksiği ancak Tevhid.
Doğruluk, ahde vefa, va’de sadakat, şefkat;
Acizin hakkını i’laya samimi gayret;
En ufak şeyle kanaat, çoğa kudret varken;
Yine ifrat ile vermek, veren eller darken;
Kimsenin ırzına, namusuna yan bakmayarak,
Yedi kat ellerin evladını kardeş tanımak;
“Öleceksin!” denilen noktada merdâne sebat;
Yeri gelsin, gülerek, oynayarak terk-i hayat,
İhtirasat-ı hususiyyeyi söyletmeyerek,
Nef-i şahsiyi umumunkine kurban etmek...
Daha bunlar gibi çok nadire gördüm orada.
Ademin en temiz ahfadına malik bir ada.
Medeniyyet girmiş yalınız fenniyle...
O da sahiplerinin lahik olan izniyle.
Dikilip sahile binlerce basiret, im’an;
Ne kadar maskaralık varsa kovulmuş kapıdan!
Garbın eşyası, eğer kıymeti haizse yürür;
Moda şeklinde gelen seyyie gümrükte çürür !
Gece gündüz açık evler, kapılar mandalsız;
Herkesin sandığı meydanda, bilinmez hırsız.
Ya o mahviyyeti insan göremez bir yerde...
Togo’nun umduğumuz tavrı mı vardır Nerde...
“Gidelim!” der, götürür! sonra gelip ta yanıma;
Çay boşaltırdı ben içtikçe hemen fincanıma.
Müslümanlık sanırım parlayacaktır orada;
Sâde, Osmanlı’ların gayreti lazım arada.
Misyonerler, gece gündüz yeri devretmedeler,
Ulema, vahy-i İlahiyi mi bilmem, bekler
Mehmet Akif Ersoy
Cenab-ı Hak Japonlara hidayet versin, iman nasip etsin. Bizim İslam’a taban tabana zıt hallerimizi görürlerse bu iş biraz zorlaşabilir…
(İkinci dünya savaşından sonra Amerikalılar Japonları bozmak için çok çalıştı, bir miktarını bozdular ama onlar yine de ahlaklarını, faziletlerini, meziyetlerini, üstünlüklerini korudular.)