Acıların Ortasına Bırakılmış Vasat Ümmet
Bazı şeylerin ortası yok ve hiç olmayacak. Mazlumları ağlatan her şey, zalimleri sevindirecektir. Hem zalimleri üzmeyeyim, hem mazlumların hakkını savunayım yok öyle bir şey! Eğer siyasette böyle bir yol benimsemişseniz, buna siyaset değil başka yol bulamamak denir. Sadece siyaset değil, hayatın her neresinde bu ruh hali ile dolaşıyorsanız, sadece dolaşıyorsunuz demektir. ‘Dolaşmak’ kelimesini ister avare avare gezmek, ister içinden çıkılmaz bir duruma doğru gitmek olarak algılayın fark etmez. İki algılayış da doğrudur. İkisinden de çıkan sonuç, bir hayır doğurmayacaktır.
Kimseyi üzmemek adına zalimlere karşı toleranslı olmak değil zerre hayr, olsa olsa onların iştahını kabartacak bir yönelim olabilir. Kırıp dökelim demiyoruz elbette fakat bir takım çevreler üzülecek diye hakkı ifade etmekten çekinmek, onu yaşıyor olmaktan adeta utanır gibi saklamak yapılabilecek son işimiz bile değildir. İnanınız tarih ayan beyan bir şekilde sözlerimize şahittir. Zulmün şahları, kralları Nemrutlar, Firavunlar üzülecek, kırılacak diye söylenmesi gereken sözlerden, yapılması gereken işlerden vazgeçilseydi belki elimizde şu an bu cümleleri yazabilme fırsatı dahi olmayacaktı.
Günümüzün Firavunları, Nemrutları isimlerini ifade etmeye gerek olmayacak kadar bellidir. Kim yeryüzün kan ve gözyaşına doymuş mazlum beldelerine yağmur gibi zulüm yağdırıyor ise, kim yeryüzünün tüm kaynaklarını adeta emerek kendine has kılıyorsa, kim kendisi ve zümresi haricinde tüm milletlere, ülkelere, bölgelere nefes alma hakkını dahi çok görüyorsa adres odur, orasıdır. İşin burasını uzatmaya gerek yoktur. Asıl mesele, bizlerin bu zümreye karşı takındığımız tavır daha doğrusu tavırsızlığımızdır.‘Orta yol’ diye amiyane tabirle yutturulan buysa; bu, orta yol falan değil olsa olsa yol bilmemek, yolu bilmemektir.
‘Orta yol’u tutturmak bu değil elbet. İfrat ve tefrite kaçmadan ‘Vasat’ olabilmek bizlerin elbette şiarı olmalıdır. Gerçi bizde, ‘Vasat’ kelimesi ortalamanın altı olarak algılanır oysa aslen köken itibariyle ‘Orta’ anlamındadır. Malumuz Kur’an’da Bakara Suresi’nde geçen bir kavramdır. Hatırlayalım! “Böylece, sizler insanlara birer şahit (ve örnek) olasınız ve Peygamber de size bir şahit (ve örnek) olsun diye sizi orta yolu tutan bir ümmet yaptık...” (Bakara 143) Ortada duran bir ümmet; ortalıkta yalnız, kimsesiz, sahipsiz kalan değil. Hayatın ortasında durup her yeri kolaçan eden bir ümmet. Eli her yere uzanacak derecede kuvvetli bir ümmet. Olayların üzerinde oynandığı değil, bilakis şahit olan ümmet.
Ortada yani hayatın merkezinde olan ümmet. Kur’an-ı Kerim’in kavrama yüklediği anlam bunlar ve daha fazlasıdır.
‘Nerede o ümmet?’ diye sormayalım boş yere! Ümmet burada ve yeryüzünün en ağır imtihanlarına tabi olarak ya da tutularak, tutunacak bir dal bulmaya çalışıyor. Acı olan ümmetin bu ağır bedelleri ödemesi gibi görünse de, olayın daha acı bir boyutu vardır! Bunca kan, gözyaşı, feryat, figan, ahüvahtan bir yol bulup, bir araya gelemeyişidir! Üzülerek söyleyelim ki; tüm bunlara rağmen-genel olarak-bir şeyler yapma derdinin, azminin hatta isteğinin olmamasıdır. Oysa kader bizi ite kaka, döve öldürüle yan yana getiriyor, görmüyor muyuz?.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.