Bir Darbe Sonrası Kendimize Gelişimize Dair Süreç ve İman
Süreç’ kelimesi meramımızı anlatmaya yakın bir yerde durmaktadır. Süreç: Devam edegelen, olayların birbiri ardına sıralanışı, bazen tekrar eden, bazen aşamalar kat eden ve belli bir düzen içinde akışı ya da seyri bulunan zaman dilimi. Uzun bir tarif oldu ve hatta tanıma katkılarda bulundum belki ama çok net anlaşılması gereken bazı konular olması sebebiyle tanımı doğru yapmak zorundayız.
15 Temmuz darbe ötesi vahşetin, kanlı terör saldırısının, küresel baronların Türkiye’yi hizaya sokma girişiminin, adına her ne derseniz deyin; bu büyük ihanetin sızısını sizler gibi ben de içimden atamıyorum. Allah, zalimlere fırsat vermesin! Allah, Ümmet-i Muhammed’i ve milletimiz başta olmak üzere bu zümrenin içine giren tüm kardeşlerimizi ve hatta bu zümreye dahil olmasa bile yeryüzünün tüm mazlumlarını korusun! Onları zalimlerin oyununda oyuncak eylemesin! Bu kanlı girişimin ilk gününden beri -Allah onlardan razı olsun- halkımız, alması gereken tavrı bildi ve meydanlarda kendi varlığına kast eden bu vahşi güruha karşı direndi ve direnmeye devam ediyor Elhamdülillah. Sormak için henüz çok erken gibi görünebilir fakat şimdi şu zor zamanda bir önemli konunun ayrımına varmamız gerekiyor. Bunu eleştirmek için söylemiyorum sadece bir büyük yanılgıyı hatırlatmak için söylüyorum. Böylesi bir gafleti ne ile, nasıl açıklayabiliriz? Olay yani bu aşağılık, vahşi darbe olana kadar biz ne yapıyorduk? Son saatlere kadar neden kimsenin haberi olmadı? Buradan bir komplo teorisi çıkarmayacağım. Ne denli büyük bir gaflet içerisinde olduğumuzu anlayabilmek için bu cümleleri kurmamız şart.
Yani tüm kurum ve kuruşları; Cumhurbaşkanlığı’ndan Genelkurmayı’na, MİT’inden Emniyet’ine, Milletvekilinden yöneticilerine, bürokratları, aydınları, gazetecileri, memuru, esnafına kadar. Aman Allah’ım biz nerelerde ne iş yapıyor, ne boş işlerle zaman öldürüyorduk? Kimse kusura bakmasın fakat içimdeki sızıyı şahit tutarak söylüyorum. O neydi kardeşim öyle? O lüks, o şatafat, o konfor, o aymazlığa kadar varan rahatına düşkünlük, o haz tutkusu ne idi Allah için? Sürecin çok hassas olduğunu biliyorum ve “Bunları sonra konuşsaydık!” denileceğini hissediyorum fakat şimdi anlamamız gerekiyor ve biz bu meseleleri -Anadolu tabiriyle-işin tavı geçince anlasak ne olur, anlamasak ne? Olayın birçok yönüne dair birçok değerlendirme yapıldı ve onları tekrar edecek değilim fakat hepsinden önemli olduğunu düşündüğüm bir konunun altını çizmeme müsaade edin!
Ey güzel insanlar! Bu işin başka bir boyutu da Allah’ın, bizlere tabiri caizse bir şefkat tokadı ile karşılık vermesi olamaz mı?
Aklımızı başımıza almamız, dostu düşmanı fark etmemiz, bu rahata düşkünlük, bu zevk-ü sefadan bu vesileyle vazgeçip hayatımızın merkezine neleri koyduğumuza bakmamız gerekmez mi? Tek derdi makam-mevki gibi payeler olanların bu zavallı tevessülü sorgulama vakitleri gelmedi mi? Şimdi mi? Evet, şimdi anlayacağız-anlayacaksınız başka yolu yok. Zorumuza-zorunuza gidecekse gitsin! Yeter ki bir daha aynı ağır ve acı bedelleri ödemeyelim! Dünyevileşmenin sonucu olan bu yoğun gaflet sebebiyle gözümüzün önünde tertip edilen bu vahşi darbe planını görememiş olamaz mıyız? Bu müthiş tecrübeden bu sonucu çıkaramıyorsak yazık bize!.. Allah’a dönmenin vaktidir. O’na güvenip O’na dayanmanın, yalnız O’na ibadet edip tapmanın ve bu cümleleri yani Tevhid’i bir bütünlük içerisinde hayata yaymanın vakti gelmiştir. ‘Süreç’ konusu üzerinden söyleyecek olursak; bazen hiçbir şey yapmadan başka işlere dalışınız, süreci istemediğiniz sonuçlara götüren yegane unsur haline dönüşebilir. Ümitsiz değiliz elbette bilakis her şeye rağmen bu acı tecrübenin çok ciddi hayırlara dönüşeceğini düşünüyoruz. İnanıyoruz ki, hiçbir şey bitmez ta ki O dileyene kadar ve hiçbir şey devam etmez ta ki O dileyene kadar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.