Mülteci ile Muhacir Arasında...
En uzun sınırımız kan ve ateş içinde... Dünyanın gözü önünde cereyan eden katliamlardan kaçan 3 milyon Suriyeli ülkemize sağındı. Önce misafir saydık bu insanları. Atalarımız “misafirlik üç gündür” demişler. Şimdi altıncı yıldayız. Artık bir karar vermek zorundayız; sığıntı mı sayacağız onları, yoksa içimize mi alacağız?
Cumhurbaşkanımızın Suriyelilere vatandaşlık müjdesi çeşitli yorumlara yol açtı. Biz konuyu Derin Tarih’in şubat sayısında ele almıştık. Yer yer özetleyerek okuyucularımıza sunmak istiyoruz.
“Mülteci” (refuge) Avrupa’da yılın kelimesi seçilmiş... Kavimler göçünü bir türlü hâfızasından silemeyen Avrupa, mültecilerin yol açacağı meseleleri o çerçevenin dışında kabullenemiyor. Mülteci dalgaları Avrupa dalgakıranlarından/sınırlarından önce şimdi “Ege” denilen Osmanlı’nın Adalar denizinde söndürülüyor...
Nice Aylan bebekler Avrupa medeniyetinin hüsranını iliklerimize işletiyor. “Bizim rahatımız kaçmasın da dünyanın bir yerlerinde ne olursa olsun, insanlar açlıktan, sefaletten ölürse ölsün...” Bencilliğin Avrupa merkezciliği bu! “Bir insanı öldürmek bütün insanlığı öldürmektir; bir insanı kurtarmaksa bütün insanları kurtarmak”dan (Maide, 32 mealen), “Bir insan (yani ben, yani Avrupalı) yaşasın, isterse bütün insanlar ölsün”e işte medeniyet farkı!
SIĞINIK MISINIZ, GÖÇMEN Mİ?
Bizim zihnimizde “mülteci”nin yeri farklı, “muhacir”in makamı ayrı... Her iki kelimenin de zengin arka planları var. O yüzden her iki kelimeyi de çöpe atmak istedik! 1935’in resmî Osmanlıca’dan Türkçe’ye Karşılıklar Kılavuzu’nda iki kelimeye de karşılık bulunmuş: Mülteci: Sığınık. Muhacir: Göçmen... “Sığınık” TDK sözlüğünün ilk baskısında da var. 7. baskıya, yani 1983’e kadar kullanılmadan sözlükteki yerini koruyor. 9. baskıda (1998) yine var, fakat tarifin sonuna “sığınmacı” da eklenmiş. 2011’de yapılan 11. baskıda sığınık sadece “sığınmacı”ya atıf için konulmuş, böylece sağınmacı mülteci yerine ikame edilmiş. Basınımızda rastlanan “ilticacı” henüz sözlükte yok... Muhacire karşılık uydurulan “göçmen” artık yerleşik bir kelime. Bunun sebebi, Türkiye’nin Cumhuriyet’ten sonra da bilhassa Balkan ülkelerinden sürekli göç kabul etmesi ve gelenlerin resmen böyle adlandırılması...
YA “MUHACİR”SİN YA ENSAR!
“Muhacir”in zihin kodlarımızdaki yerini göçmen alabilir mi? Bunun mümkün olmadığını düşünüyoruz. Muhacir, bir tarih başlangıcını hatırlatıyor bize. Müslüman takvimi bir göçle, “hicret”le başlar... Ve bu hicretin ilk muhacirleri Hz. Peygamber ve onun ilk halifesi Hz. Ebubekir’dir... Mekke’den Medine’ye hicretin arkası gelir... “Muhacir”in bize çağrıştırdığı ise “ensar” kelimesidir. Ensar, “nasr”ın, “yardımcı”nın çokluk şeklidir. Ensarî ise ism-i mensubudur, aitlik adıdır. En meşhur “ensarî”yi topraklarımızda misafir ederiz. O Peygamberimizin fetih müjdesini ileri yaşlarda Doğu Roma başkentinin surlarına kadar taşıyan bir tebliğci olarak İstanbul’un muhasarasına katılır ve şehid olur. Eba Eyyüb el-Ensarî... Muhacir Peygamberimizi evinde misafir eden Medineli, ebediyete kadar bizim muhacirimiz ve misafirimizdir! Müslüman “muhacir”se, gittiği yerdeki Müslüman “ensar”dır! Ya muhacirsin, ya da ensar. Başka türlü bir Müslümanlık yok! Muhacir olunca ensar da olmalı... Göçmen için böyle bir mecburiyet yok! Hele sığınmacı için, hiç!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.