Görgülü ve Terbiyeli
SAMİMÎ olmadığı, yaşça ve makamca kendisinden büyük bir zatın evine gitti. İçeriye alındı, gösterilen yere oturdu. Bir saat boyunca onunla görüşecek. Bu müddet esnasında “Efendim tuvalete gidebilir miyim” demesi büyük görgüsüzlük ve terbiyesizliktir.
Görüşme, ziyaret esnasında cep telefonu çalıyor, cihazı çıkartıyor ve konuşmaya başlıyor. Bu da affedilmez bir görgüsüzlük ve terbiyesizliktir. Böyle ziyaretlere giderken, kapının önünde telefonu kapatmalı, içeriye öyle girmelidir. (Sessize almak yeterli değildir.)
Hava çok sıcak ve hane sahibi büyükten, efendim bir bardak su içebilir miyim diye soruyor. Bu da görgüsüzlük ve terbiyesizliktir. Ev sahibi görgülü bir zattır, ona çay veya limonata ikram edecektir. Bunların gelmesini beklemek gerekir.
Bir bardak limonata ikram edildi. Bunu bir yudumda deliler gibi içmek ayıptır.
Bir bardak limonata kandırmadı. Efendim bir bardak daha lütfedebilir misiniz demek de ayıptır, görgüsüzlüktür, terbiyesizliktir, kabalıktır.
Kendisinden büyük bir zat salonun kapısını açtı, elinde çay veya limonata tepsisi olduğu halde göründü. Genç ziyaretçinin hemen yerinden kalkıp tepsiyi büyüğün elinden alması ve dağıtımı yapması gerekir. Lök gibi oturup ikramın önüne konulmasını beklemek ayıptır, kabalıktır. (İkramları bir hizmetkar getiriyorsa buna gerek yoktur.)
Misafir, kabul edildiği mekandaki kağıtlara, kitaplara, dergilere, objelere el süremez, onları okuyamaz, tedkik edemez, yakından ilgilenmez.
Bu ev sizin mi, daire kaç metre kare, binanın tamamı mı sizin, kaça almıştınız, şimdi satsanız ne eder gibi aptalca sorular terbiyesizliktir.
Kendisine ayrılan ve önceden bildirilen vakit dolunca kibarca izin alıp gitmek gerekir.
Lise veya üniversite mezunu genç bir kimsenin, büyüğüne “Demin arz ettiğiniz gibi…” demesi büyük kabalık, cahillik, görgüsüzlük, hattâ merkepliktir. Mâdundan mafevke, arz ettiğiniz denmez buyurduğunuz denir.
Cep telefonunun yaygın olduğu günümüzde randevusuz ziyarete gidilmez.
Kerahat vakitlerinde ziyaret edilmez. Yemek vakti, namaz vakti gibi.
Kapıyı birkaç defa çalmak görgüsüzlük ve terbiyesizliktir.
Yemeğe davet edilen kimsenin, sofrada aç canavar gibi yemeklere saldırması çok ayıptır.
Misafirlikte, ekmeksiz yemek yemek ayıptır.
Ben şunu yemem bunu yemem, şundan hoşlanmam demek şımarıklıktır ve ayıptır.
Senin nasıl yediğini göreyim, ne mal olduğunu söylerim.
Yemekten sonra çay ve kahve ikram edilirse bunları ağır ağır, adam gibi, medenice içmelidir. Bir bardak kaynar çayı bir iki yudumda mideye indirmek hem sağlığa zararlıdır, hem de ayıptır.
Öğrencilerin büyüklerine hediye getirmesine lüzum yoktur.
Gençlerin ve küçüklerin, kendilerine yer gösterilmeden oturmaları ayıptır.
Bir not alınmak gerekirse, cebinde bulunan zarif bir deftere güzel bir dolmakalemle ve güzel bir yazı ile yazılır.
Cebinde defteri ve dolmakalemi bulunmayan kimse ciddî bir insan değildir.
Bir yere giderken abdestli olarak gitmeli, orada abdest alabilir miyim dememelidir.
Bu anlattıkların Osmanlı İstanbul terbiye ve görgüsüdür.
Paganların, Dönmelerin, İslam düşmanlarının, ateistlerin, Deccalperestlerin kuralları veya kuralsızlıkları beni ilgilendirmez. Onları kriter olarak kabul etmem.
Her cemaat, her tarikat, her grup, her taife, kendilerine bağlı liseli veya üniversiteli gençlere; İstanbul âdâbının, ahlakının, görgüsünün, nezaketinin, mürüvvetinin kuralları öğretmelidir.
Ziyarete, belirlenen vakitten önce ve sonra gitmek çok ayıptır.
Kibar bir ziyaretçi hiçbir zaman gevezelik ve zevzeklik yapmaz.
Gıybet ve iftira eden, başkalarının gizli ayıp ve günahlarını anlatan bir kimse şeddeli eşşektir.
Faziletli bir ziyaretçi kimdir.. Ayrıldıktan sonra, arkasından kendisi için “Ne kibar, ne efendi bir zat…” dedirten kimsedir.
16.07.2016